Uygarlığın gelişimi görüldüğü kadarıyla teknolojiye erişimle zıt bir ilişki gösterir. Teknolojinin (mekanizasyon ve programlama) çıkış noktası aslında insanın kültür, sanat, felsefe gibi düşünce faaliyetlerine daha çok zaman ayırabilmesidir. İşleri makineler yapacak, insan da uygarlığının derinliğini artırabilecektir. Ne var ki uygulama böyle gerçekleşmez, insan kazandığı zamanı sanat ya da felsefeye aktarmaz, çünkü aynı teknolojinin diğer uygulamaları işin içine girer, kazanılan zaman bu diğer teknolojilerin ürünlerinin tanıtım ve tüketiminin de kapılarını açar. Basit örneklerle anlatalım, bulaşık makineleri yemek sonrası iş yükünü bir yere kadar azaltır, ama kazanılan zaman “hazır olaylar ve duyguların sunulduğu” televizyon dizilerine aktarılır (aslında ziyafet vermiyorsanız, bulaşığı suya tutmak, makineye dizmek, çıkartmak sadece elleri deterjandan uzak tutar). Zira düşünsel faaliyet genellikle kendi başına yapılmaz, görüş alış verişi yapılabilecek başkaları gerekir, üstelik hazır olay ve duygulara seyirci olmak daha kolaydır. İnsanların çoğu dizileri kendi yaşamları ile özdeşleştirir, yarışma programlarını seyrederken sahanın parçası olduğunu düşünür, ekran başında ama pasif katılımcılardır. Bunun bir diğer örneği artık daha çok telefonlarda oynanan bilgisayar oyunlarıdır, böylelikle yarış pilotu, futbolcu ya da savaşçı olabilirsiniz.
“Hazır olay ve duygularla” birlikte başka şeyler de pazarlanır
“Hazır olay ve duyguları” almak sizi heyecanlandırıp kötü karaktere lanet yağdırmanıza neden olur, kendi duygularınızın ifadesini (ekspresyonunu) ortadan kaldırır. Bu durum sadece birkaç kanalla kısıtlı medya ortamında yine de ertesi güne konuşma konusu sunar, Kaçak, Dallas gibi dizilerin yayın saatinde sokakların boşalması, ertesi günün J.R. tartışmalarıyla geçmesi şaşırtıcı değildir. Ne var ki kanal sayısını artırırsanız bu durum seyrelmeye uğrar, izleyicinin çoğu diziler arasında bölünür, dolayısıyla dizideki olay da tartışılamayacağından (herkesin kendi dizisi vardır), olası sosyalleşmeye katkıları ortadan kalkar.
Birinci paragrafta ifade etmeye çalıştığımız “diğer teknolojilerin ürünlerinin tanıtım ve tüketiminin kapıları” kanallar (diziler) arası seyrelmeden etkilenmez, çünkü reklam kuşakları (reklama gitme zamanı) özenle korunur. Canlı yayın sunucuları bile bu durumu “reklama gitmemiz gerekiyor” şeklinde açıklar. Bütün diziler aynı anda reklama gider, istediğiniz kadar kanal değiştirin, aynı reklamı izlersiniz (kaçmak için tek seçenek bulaşık makinesinin boşaltılmasıdır). Dizilerin bir diğer uygulaması ise, daha başta uyararak yükümlülükten kurtuldukları “ürün yerleştirme” yaklaşımıdır, bunlar aslında dolaylı reklamlardır, bilinçaltına işler. Ürün yerleştirme envai çeşittir; içeceğin turuncu olması doğrudan bir ürüne gönderme yapar, dizide oyuncular pizza yer, gecenin bir saati sizin de canınız çeker, hizmete ilişkin reklam zaten arada verilmiştir. Dolayısıyla bir dizi, hele hele moda çerçevesinde sekilenen bir senaryo söz konusuysa, ayakkabı, kıyafet ya da saç bakım ürünü de pazarlar. Dizideki güzel kızın şampuan reklamının yüzü olması, mağaza reklamlarında oynaması zaten çok önceden planlanmış bir sonraki aşamadır.
Diziler reklamlar arası boşluğu doldurmak için vardır
Şimdi bakış çerçevesini genişletelim; “televizyon kanal çeşitliliğinin artması bizim seçeneklerimizi çoğalması için değil, bir şey satmaya çalışan endüstri için gereklidir”. Çünkü sadece birkaç kanal bulunan bir ülkede, gazete okuma alışkanlığı da yoksa reklam verebileceğiniz mecra çok sınırlıdır. Zaten gündelik sarf malzemelerinin satışı daha çok gazete okumayan kesime tabidir, dolayısıyla reklam verilebilecek görsel medya gereklidir. Türkiye’nin gelişimine baktığınızda, kanal sayısının artması (TRT tekelinin “yasa bir kere delinmekle bir şey olmaz” düşüncesiyle ortadan kalkması, ama ilk ifade Turgut Özal’a ait değildir) endüstriyel işgal ve market patlamasıyla örtüşür. Televizyon kanalları aslında reklam kuşakları için açılmıştır, diziler vb. reklamların arasındaki boşluğu doldurur. Tam da bu nedenle reklam fiyatı dizinin ya da programın aldığı reytingle belirlenir. Dolayısıyla sabit bir reklam fiyatı yoktur, rakam “reyting ve share*” değerleri ışığında ertesi gün ortaya çıkar.
Dünyanın ve günlük yaşamın bu kadar planlı düzenlenmiş olduğu bir ortamda yeni düşüncelerin filizlenmesi, uygarlığın derinleşmesi olası değildir, zaten istenmez.
(*) Reyting (toplam izleme oranı) yüzdesi: Belirli bir zaman diliminin dakikası başına düşen ortalama izleyici oranı. Toplam Türk televizyon seyircisinin izleme oranı yüzdesi. Share (izlenme payı) yüzdesi: Bir kanalın ve programın belirli bir zaman diliminde toplam televizyon izlemeden aldığı pay.