Vahşi endüstrinin ehlileştirilmiş akademisi

Velhasıl gerek sağda, gerekse solda, “ülkelerinin sömürüldüğü tasasında olan vatanperverler” ezici çoğunluğu oluşturur. Ne var ki mesele besin kaynaklarına geldiğinde söylem birden farklılaşır. Genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) artan besin ihtiyacı için çözüm olduğu inancı nedense sağda da solda da karşılık bulmuştur. Her iki dünya görüşü de bunu “bilime olan saygılarına” atfeder. İşte orası “dönme noktasının başlangıcıdır”, safiyane bilimsel inancın ötesinde ekonomik kaygıları da barındırır. Hatta daha ileriye götürüldüğünde solcular “artık yapacak bir şey yok” derken bir yerde teslimiyetlerini ifade ederler. Sağcılar içinse söylem daha da kıvraktır, “Allah’ın yarattığından daha iyisinin yapılmış olduğu” iddiasını helal gıda taraftarları “din bilime saygı duyulmasını emreder” şeklinde açıklar. Oysa her iki söylemin de kendi aklına uydurma (minareyi kılıfa yerleştirme) dışında elle tutulur bir gerekçesi yoktur. GDO baruta ve çeliğe gerek duymayan yeni bir sömürgeleştirme biçimidir. Bunun yöntem olarak biyoteknolojiyi kullanıyor olması bir şey ifade etmez, mesele ürünün uzun vadeli tüketilemeyecek kadar “farklılaşmış” olmasındadır.

 

Bütün canlılar benzer kurallara tabidir

Dünya koşullarında bütün canlılar bir adaptasyon sistemine tabidir, mevcut değişkenleri biz sıcaklık, basınç, nem gibi faktörlerle tanımlarız. Yani her canlı her yere uyum sağlayamaz, ama sağladığı kadarını da kendi bünyesindeki bir değişime borçludur. Geleneksel tarımdan süzülmüş soylar, o bölge için en uygun özellikleri sağladıklarından tercih edilmişlerdir. Çünkü bu özellikler bizim kaynak olarak onları seçmemizde de yeterli olmuştur. Ne var ki mevcut ekonomik algı birim alandan alınan miktar üzerine kuruludur, buna da verim adı verilir. Biyolojik sistemin bir bileşenini değiştirdiğinizde verim artmış gibi görünür, ama içerik tamamen farklılaşır. GDO’nun tüketilemeyecek olmasının gerekçesi de budur. Siz çok uzak bir yerde ürettiğiniz domatesi şehre eriştirebilmek için zamanla yarışırsınız, çünkü yeterince olgunsa ezilir ve çürür (bu nedenle beslenme yerel olmak zorundadır). Biyolojik sistemler benzer mantık içerisinde çalıştığından, bu durumda başka bir canlının cilt sağlamlığından sorumlu geni domatese aktardığınızda onun da kabuğu kalınlaşır, ama buna karşılık bir başka özelliğini de yitirir, mesela artık tohum yapamaz. Tohum oluşturamayacak bir tarımsal ürün çiftçiliğin ölmesi ya da tohum satan şirkete göbekten bağlanması demektir. Dolayısıyla biyolojinin değiştirilmesi ve bunun tepeden yerleştirilmesi (Tohum Yasası bu mantıkla çıkarılmıştır) sizin ticari başarınızın da garantisidir.

Endüstri kar amacıyla üretir, ama bunu bilim camiasına pazarlatır

Mesele bunun savunmasını yapacak dahili bedhahların bulunmasındadır ki, endüstriyel üniversiteler bu bilim camiasını yetiştirir. Baktığınızda ortalama olarak bilgileri fazlasıyla yeterlidir, bir kısmı savundukları teknolojiye gerçekten sorgulamadan inanmıştır, samimidirler. Ama önemli bir kısmı takiye özelliği gösterdiğinden halk tarafından çok kolay algılanırlar. Doğu coğrafyası halklarının temel özelliği konu hakkında hiçbir bilgileri olmasa, hatta hiç anlamasalar bile, anlatanın konuşma özelliğinden samimiyetini sezebilmeleridir. Nitekim “kaşı gözü oynuyor” derler ya da ikinci kuşak cumhuriyet entelektüellerinin “iyi giyimli, janti ve boynu kırık” davranış biçimi inanmamaları için uyarıcı olur.

Hal böyleyken esas sorgulanması gereken “ülkelerinin sömürüldüğü tasasında olan vatanperverlerin” tutuk tavırlarıdır. Bunlar beslenme konusundaki sorunlara “panel düzenleyerek” çözüm bulacaklarına inanırlar. Bu panellerde konuşanlar genellikle aynı kişilerdir, ancak belli aşamanın ötesine geçmek kaygıları olmadığını da üzülerek görürsünüz. Sorunlar konuşularak anlatılır, ama mevcut sistem içerisinde çözümleri siyasi erki gerekli kılmaktadır. Bu göstermelik değil, gerçek bir erk olmalıdır, yeterli disiplini ve organizasyon becerisini gösterebilirse gıda aracılı emperyalizme karşı durması da çok kolaydır. Çünkü emperyalizm taşı toprağı değil, hükümran olacağı insan topluluklarını ister. Dahası kurduğu sistem fazlasıyla kırılgandır, satış rakamlarındaki dalgalanmalardan kolaylıkla etkilenir, kelebek etkisi kasırgayla sonuçlanır. Nihayetinde yeni koşullar oluşur, unutmayın, tıpkı bir bitki gibi, emperyalizm de yaşayabilmek için yeni koşullara adapte olmak zorundadır, buna “ehlileştirme” adı verilir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir