Öyle ya da böyle, vücuttan akan her ne ise keratinle özdeşleşir. Çünkü keratin karada ya da suda yaşıyor olsun, bütün canlıların ortak özelliğidir. Canlılar dış görünüş olarak farklılık gösterseler bile, keratin bileşimi açısından ciddi bir farklılık göstermezler. Sürüngenlerde cildi kaplayan sert bir tabaka oluştururken, kuşlarda uçmayı sağlayan tüylere dönüşür. O halde keratinin anlam olarak irdelenmesi nedir? Klasik bilim öğretisi “dış fiziksel etkenlere ve mikroorganizmaların etkilerine karşı dayanıklılık” şeklinde bir açıklama getirir. Birinci açıklama bir yere kadar geçerlidir, ancak ikinci açıklama yeterli değildir, zira deri zaten özellikle kıl köklerinde ve ter bezleri bölgelerinde (aynen kalın bağırsaklarda olduğu gibi) mikroorganizmalar tarafından kolonizedir.
Üstelik benzer basit açıklama kıllar ve tüyler için yapılamamaktadır. Klasik bilim bu deri eklerinin en başta vücut sıcaklığının korunmasına yaradığını kabul etmiştir (hatta konunun en uç açıklamasında fillerin saçlarının tam tersine soğutma amacı taşıyabileceği de iddia edilmiştir). Bu görüşün en uygun kanıtı kutuplara yakın yaşayan tilkilerin kürklerinin üzerinde kışın ortaya çıkan ve havaların ısınmasıyla ortadan kalkan pamuk benzeri ek tüylerdir. Bu tüyler dökülmeleri aşamasında gerçekten kürkün üzerine yapıştırılmış beyaz pamuk yumakları benzeri bir görünüm verirler.
Ölü sanılan doku, vücudun canlılığına bağımlıdır
Ancak mesele desene gelince durum yeniden karmaşıklaşır. Biz kuşların tüylerini oluşum aşamasında canlı, sonrasında ölü ek uzantılar olarak kabul ederiz. Tüylerin sergiledikleri desen ise olgunlaşmayla birlikte nihai halini alır. Örneğin martıların erişkin formları gençlerinin aksine kanat uçlarında siyahlaşır. Bu renk tüye gelişimi aşamasında katılan melanin gibi boya pigmentleriyle sağlanmaktadır. Melaninin tüyün direncini artırdığı kabul edilmekteyse de, kuşun canlılığını yitirmesiyle birlikte neden solduğu açıklanamamaktadır. Doğal tarih müzelerinin kuş bölümlerinin genel sorunudur, tüyler orijinal renklerini çok kısa sürede büyük ölçüde yitirirler. Benzer özellik elbette canlıyı dış dünyaya bağlayan bir başka doku olan kornea için de geçerlidir. Balığın tazeliği nasıl gözünün parlaklığından anlaşılıyorsa, kornea dokusu ölüm sonrasında parlaklığını yitirir. Dolayısıyla keratinin düz mantıkla bir açıklaması bulunmaktadır. Vücudun zedelenmesini önlediği düşüncesi doğru, ama yetersizdir. O halde kurguyu “içten dışa” değil de, dıştan içe (merkeze canlıyı koymak yerine, çevreyi koymak) yeniden gözden geçirmek bir başka seçenektir.
Biz yaşadığımız dünyayı sadece algı düzeyimize erişen hislerimizle ölçümleyebiliriz. Sıcaklık ve basınç duyuları bunlardan en iyi bildiğimiz ikisidir ve “normal şartları” da belirler. Normal şartlardan basınç değişkeni deniz seviyesi olarak tanımlanır, bizim ideal yaşam koşullarımız ise oda sıcaklığı olarak belirlenir. Bu iki değişken dışında ölçemediğimiz başka değişkenlerin varlığını ise ancak akıl yürütüp uygun cihazlarla ölçerek saptayabiliriz. Mesela “arka plan radyasyon” her gün karşılaştığımız kozmik radyasyon olarak kabul edilir, nükleer kazalarla bu radyasyon bandının bir kısmı değişir, ama kozmik kısım uzaydan süzülerek geldiğinden ya da yerküre tarafından sağlandığından etkilenmez. Ana enerji kaynağımızın güneş olduğu da sadece çıkarımdır. Uç yaşam formlarına baktığınızda güneşin mor ötesi ışınları dışında başka enerji kaynaklarının da var olması gerektiği açıktır. Örneğin derin deniz balıkları olduğu gibi, hiç ışık almayan mağaralarda yaşayan bakteri formları da bulunmaktadır. Dolayısıyla dış dünyadan sağlanan enerjinin başka biçimlerinin olduğu da kabul edilmek zorundadır.
Kediler yün zemini neden tercih eder?
İşte bu durum keratin için dıştan içe bir açıklama sunmaktadır, yani “ortamda öyle bir etki vardır ki, keratin yapılmasını ve şekillendirilmesini gerekli kılmaktadır”. Böyle baktığınızda canlının yaşamını sürdürebilmesi için yapımı son derece maliyetli olan keratini sentezleyip yoğunlaştırması gerektiği sonucuna varırsınız. Bu bakış açısının bir başka ilginç özelliği ise kedilerin davranış biçimlerinde kendini gösterir. Öyle ya da böyle kediler gerçek keratinden yapılmış dokumalara karşı özel bir ilgi gösterir. Ortamda yatabilecekleri onca yumuşak ve ısıyı koruyan yüzey olmasına karşılık, kediler yatmak için yün dokumaları seçerler. Bu onların kuş tüyüne karşı özel ilgilerinde de kendini gösterir. Dolayısıyla keratin sadece bir molekül tabakası olarak görünmemelidir, sorun yapısında neyi sakladığının iyi irdelenmesindedir.