Yağcılık sanatı (I): Esaslar ve sınıflandırma

Siz de muhtemelen farkındasınızdır, medyanın siyasi otoriteye yaltaklanma sevdası haber başlıklarının değişmesine neden oldu. İster yaranma olarak daha itinalı bir betimleme kullanın, isterseniz yağcılık, yaltaklanma ya da yalama olarak adlandırın; birine hoşuna gitmesi için övgüler düzme, onu pohpohlama gibi yaklaşımlar aslında çok derinlikli bir sanattır.

Bu sanatın en büyük erbabı işini üslubuna uygun yaptığından genellikle tarihin algısında kaydedilmiş bir figür olarak yer almaz. İtinalı yağcılıkta esas olan karşı tarafın gururunun okşanmasıdır. Okşama ne kadar hassas yerlerden yapılırsa, fazla efora gerek olmaksızın o derecede başarılı olmakla kalmaz, yapan da yağcı olarak nitelendirilmez. Gerçekten başarılı yağcılar en fazla “nazik insan” olarak adlandırılır. Buna karşılık yeterli kalitede olamayan yağcılık uygulamaları çevredekiler tarafından kolaylıkla algılandığından, yapanın sıfatının kendiliğinden ortaya çıkmasına neden olur. Bu durum maalesef stigmata özelliği gösterir, yani kalıcı bir izdir ve çevredekiler değişmediği sürece unutulmaz.

Yağcılık ve yalamanın farkları

Önce yağcılığın ve yalamanın ne olduğunu ve farklarını açıklamaya çalışalım. Yağcılık birini gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek demektir. Yalamak ise bunun ileri dereceye taşınmış, çıkar gözeterek ya da kendiliğinden gerçekleşen halidir. Dalkavukluk ya da yağcılık için ortam üçüncü kişilerin, yani seyredenlerin varlığını gerektirirken, yalamak daha çok bireysel bir uygulamadır, özellikle baş başayken icra edilir. Yalama eyleminin görüldüğü kadarıyla iki nedeni vardır; ilki tahmin edileceği üzere gereksiz değildir, yani kişi kendine haklı ya da haksız bir çıkar sağlamaya çalışmaktadır.

Bunun için verebileceğim en iyi örnek, bir meslektaşımın doçentlik aşamasını geçmek için gösterdiği erken sabah yalamalarıdır. Şimdilerde Üniversiteler Arası Kurul’un internet sayfasına yüklenerek belli bir puan toplanması yeterli olsa da, bundan yirmi yıl önce doçentlik sınavının geçilmesi o birimin başında bulunan hocanın özel çabalarıyla çok kolaylaşıyordu. Hoca erken geldiğinden sabah yalamalarını istikrarla sürdüren arkadaşımız sonunda muradına erdi, betimlemesi “yalaya yalaya dilimde pürtük kalmadı” şeklindeydi. Bu tür yalamalarda genellikle yalayanın kişilik sorunu yoktur, eylem amacına ulaştığında, yani karşı tarafın egosu tatmin edildiğinde semeresi görülür ve yalama sonlandırılır.

Gönüllü yalama

Buna karşılık yalamanın en yaygın biçimi, bunun bir hayat biçimi olarak benimsendiği ve safiyane bir spor uğraşısı olarak icra edildiği “zevkine yalamaktır”. Zevkine yalayanlar karşı tarafı pohpohlayacak herhangi bir şey bulabilirler, o gün giyilen bir kıyafet, yeni alınmış bir çanta, aslında sıradan bir konuşmaya övgü sık başvurulan gerekçelerdir. Yalayan bunu içgüdüsel olarak gerçekleştirdiğinden eyleminde asla yüksünmez ya da bir gurur incinmesi yaşamaz. Dikkat etmesi gereken tek unsur yalamanın dozunun kaçırılmamasıdır. Üstelik bu tür yalamaların sadece sözlü olarak yapılması da gerekmez; yalamanın hedefiyle aynı kare içerisinde, ama mutlaka varlığını göstererek bulunmak da bir yalama biçimidir. Bir bakanın, cumhurbaşkanının basın açıklaması sırasında topluluğu yarıp öne gelmeye çalışırken, yalama eyleminin objesiyle göz göze gelmesi, konsantrasyonunu dağıtması ve “sen de nereden çıktın be bebe ruhi” bakışlarına rağmen yoluna devam etmesi gurur kırıklığı yaratmaz. Burada zorunluluktan ziyade gönüllülük, yani olması gereken “tabi” bir yalama söz konusudur.

Bu verimli ve öğretici konuya haftaya devam edeceğiz.

Konuyla ilgili ek okuma önerileri:

http://www.kadinhanisozcu.com/yalakalik-bir-meslektir-her-soysuza-nasip-olmaz-41yy.htm

https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-aksay/yagcilik-sanati,3624

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir