Yaşam uzun bir deneysel çalışmadır. Önce emeklemeyi, daha sonra ayakta durmayı, yürümeyi ve koşmayı öğrenirsiniz. Öğrendiklerinizin ve öğreneceklerinizin haddi hududu yoktur, ilk deneyimleriniz de çoğunlukla can yakıcı olanlarda vuku bulur. Ateşin sıcak ve yakıcı olduğunu ilk yandığınızda, buzda kayabileceğinizi ilk düştüğünüzde anlarsınız. İğne bir yerinize batabilir ve bıçak siz istemeseniz de keser. Neyse ki anneniz ve babanız yanı başınızdadır, sizi kaldırır ve destekler. Her deneysel çalışmada olduğu gibi başlangıçta, onların her zaman yanınızda olacağına güvenir, tökezlediğinizi dert etmezsiniz. Ne de olsa öğrenme aşamasındasınızdır, bir gün öğreneceğinizi bilirsiniz.
Yeni yeni insanlar tanır, dostluklar edinirsiniz. Kırabileceğinizi ve kırılabileceğinizi görür, uzlaşmayı becerirsiniz. Esneklik payınızın ne olduğunu sınırlarınızı gere gere ve duvarlara toslaya toslaya kestirmeye çalışırsınız. Derken önünüze yeni kapılar açılır, artık mesafe almışsınızdır ya, öğrendiklerinizden bir şeyler çıkarabileceğinizi düşündüğünüz ilk anda kendinizi kendi evinize vakfedersiniz. Yemek yaparken tencereye konulacak ilk şeyin yağ ve soğan olduğunu da soğanı çiğ kalmış ilk yemeği pişirdiğinizde bellersiniz. Derken daha büyük işlere soyunur, varlığınızı bir çocukta şekillendirmeyi seçersiniz. Çocuk çocuk olarak kalmaz, siz onu büyütmeye çalışırken, onun da sizi büyüttüğünü fark edersiniz. Yaşam uzun bir deneysel çalışma olduğunu işte o zaman anlatmaya başlar size, yetemediğiniz yerde fire verirsiniz. Yöntemi uygulamanın kolay olmadığını artık siz de bilirsiniz.
Bazen hiçbir şey istediğiniz gibi gitmez. Uğraşır didinir, lakin bir süre sonra yapabileceklerinizin sınırında olduğunuzu hissettiğinizde, gittiği kadarıyla avunursunuz. İşte deneysel çalışma o zaman ilk meyvelerini vermeye başlamıştır; sıkıntıları sırtlar, fark ettirmemekte çare bulursunuz. Anne ve babanız da artık iyice yaşlanmıştır. Hele onların yaşamındaki tek çocuksanız, size zamanında yapılanların gerekçesini kuşkusuz anlarsanız, artık bir değil üç çocuğunuz olduğuyla sevinip durursunuz. Küçük çocuğun yeni öğrendikleriyle gurur duyar, büyük çocukların hala yaşadıklarıyla umut doğurursunuz. Bu uzun deneysel çalışmanızda çoğu kez koşulları kendiniz belirlemezsiniz, koşullar kendi kendini getirir, siz gelen her yeni koşula bir başka şekilde uyumlu olursunuz ki sürsün bu yaşam. O zaman artık “şükür aşaması”na ulaşmışsınız demektir. Her sabah doğan güneşe, her sabah yeniden şükredersiniz, yönteminizin elbet bir sonucunun olacağını sabırla beklersiniz.
Lakin zaman zaman yalnız olduğunuzu da, bir garip sızıdır ki, çaresiz hatırlarsınız. Bu uzun deneysel çalışmanızın bir kenarında, bir yalnız siz varsınız. Uzun gecenin ıssızında yakalar da sizi, kedilerle, ağaçlarla konuşursunuz. Sonra, üstü açık kalmış mı diye bakacağınız birilerinin var olduğuyla yeniden mutlu olursunuz ve şükredip yine içinizden, kıvrılır yatağın bir kenarına, sessizce uyursunuz. Oysa yalnızlık sadece size de biçilmemiştir, herkes içinde yalnız olduğunu düşünür ya, o çaresiz yalnızlığın içinden çıkılabilecekken birleştirip sizinkisiylen, sürdürülür bu deneysel yalnızlık. O zaman yalnızlığınızın yapayalnızlığa durma aşamasıdır, burnunuz tek deneysel çalışmanın sizinki olmadığına sürter, çaresiz susar oturursunuz.
Derken zaman gelir, nedenler biter. Sevgili kediniz anlayıp çaresizliğini durumun, katıp yanına hasta babanızı ansızın çekip gider. Issız zamanın ortasında mekansız ilk kez kalışınız değildir bu. O güne kadar kurduğunuz onca eve inat başınızı sokacak bir dokuzuncusunu kurarsınız. “Şükür” lafları mutlak gerçekliğiniz olur. Bu deneysel çalışmayı doğarken artık bir kere sırtlamışsınız, geride bırakmak diye bir kaygınız da yoktur. Olanlar bitenler, kalanlar ve gidenler zaten hep sizindir, üçe dörde bölünen yaşamlar, bölünebildikleri kadar çoğalıp çaresiz aklınıza eklenir. Siz onları yine sevgiyle sararsınız. “Sorun olursa haber et” dersiniz, üzüntüleri sineye çekersiniz. Hatta yıllar öncesinden biri aradığında, hala kızgın olsa bile üstelemezsiniz. İçinizde hatırlanmanın mutluluğu, sadece teşekkür edersiniz. Yapacak bir şey yok, edinilmiş deneyim hep daha çok, yöntemi yeniden, yeniden gözden geçirirsiniz.
İşte böyle, yaşam uzun bir deneysel çalışmadır. Başlayacak, sürecek ve bir gün sonlanacaktır. Benim size naçizane tavsiyem, bu zorunlu deneyin her aşamasına severek, isteyerek sahip çıkın, ancak yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizi de asla unutmayın. Ve yine aynı son hatırlatma, bu bir deneysel çalışmadır; öğrendikleriniz, yöntemleriniz ve sonuçlarınızın rapor aşamasında “yaşamın karşılıklılık prensibi olmadığını”, iyi biliniz. Rapor beklediğiniz gibi değilse, başlığa “deneysel çalışma” değil, “sınanma” deyiniz.