Cumhurbaşkanlığı seçimi denemesi, muhtıra niteliği taşıyan askeri uyarı, Tandoğan mitinginin pekiştirildiği dillere destan Çağlayan mitingi ve ardından Anayasa Mahkemesi’nin 367 yeter sayısının aranması gerektiği açıklaması içinde bulunduğumuzu günleri son yılların en hareketli dönemi haline getirdi. Çağlayan mitingi vatandaşlarımızın laik cumhuriyet konusundaki duyarlılıklarının çok güçlü bir vurgusu oldu, askeri müdahaleyi çözüm olarak görmediklerini de kanıtladı. Bu tablo benim geleceğe güven içerisinde bakmamı sağlayan en önemli unsurdur. Ne var ki milyonların bu muhteşem kararlılığı olayların gidişatını ne kadar değiştirecek, kuşkularım var.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı konusunda toplumun büyük bölümünün huzursuzluğu ve içine sindiremedi noktalar bulunmakta. Ne var ki mevcut koşullar içerisinde, AKP hükümetinin kendi görüşü dışında birini aday göstermeyeceği açık olduğuna göre, Gül’ün adaylığı yanlış ya da sürpriz bir hamle olarak görülmemeli. Bu sözlerimi Gül’ün cumhurbaşkanlığını desteklediğim şeklinde algılamayın, ancak demokrasinin bizdeki tanımında, benimseyelim ya da benimsemeyelim Gül cumhurbaşkanı olabilir. CHP’nin 367 yeter sayısı üzerinden yürüttüğü engelleme hamlesi Anayasal açıdan başarılı olsa da, AKP’nin sadece kendinin benimsediği bir adayı seçtirmeye yönelik ayak oyunlarından çok da farklı değildir. Oysa sonuçta gelinecek nokta, meclisin feshedilmesi, cumhurbaşkanlığını Bülent Arınç’ın vekaleten yürütmesi (yani türbanın Çankaya’da vekaleten de olsa bulunması) ve yeni cumhurbaşkanını seçim sonrası kurulacak meclisin belirlemesi olacak.
Ne var ki sorun tam da bu noktada, yani mevcut seçim kanunu oluşacak yeni meclisin herkesin içine sindireceği bir cumhurbaşkanını seçmesini de engelleyecek. Bu yazının kaleme alındığı çarşamba gününün ilk saatlerinde gerek AKP gerekse CHP kurmaylarının hemfikir oldukları tek nokta seçilme yaşının 25’e indirilmesi idi ve yüzde 10 barajı konusunda hiç kimse bir açıklama yapmak gereksinimi duymadı. AKP’yi toplumun sadece üçte birinin oylarını alarak tek başına iktidara taşıyan ve mecliste CHP dışında başka parti bulunmasını engelleyen baraj, seçimde partilerin güçlerini birleştirmemeleri durumunda mevcut meclis aritmetiğinin değişmesini de engelleyecektir. CHP mevcut durumdan güçlenmiş olarak çıkacağını düşünüyorsa yanılmaktadır, diğer sol partiler birleşmedikleri takdirde yine meclis dışı kalacaklardır, aynı koşullar sağ partiler için de geçerlidir. Dahası TBMM’de temsil edilmesi gereken farklı düşünceler de asla zemin bulamayacaktır. Bugünkü gerilimin nedeni olan “hatalı aritmetik” seçim sonrasında da sürecektir. Tandoğan ve Çağlayan mitinglerini sergileyen laik cumhuriyete gönülden bağlı milyonlarca insanın düşünceleri, doğru bir adres gösterilemediği takdirde meclise asla yansımayacaktır. Bu durumda AKP artık doğrudan Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı gösterecektir. Peki CHP bu durumda ne yapmayı düşünecektir? Hadi bu kez 367’den yakalayıp süreci durdurttu, peki o kez hangi pasif hamleye sığınacaktır?
Sözü şuraya getirmeye çalışıyorum, Türkiye’yi ileriye götürecek olan kadrolar TBMM’de uzun süreden beri kendine yer bulamamakta. AKP Kemal Derviş’ten miras kalan ekonomik programa bağlı kalarak bu önemli şansını doğru kullanmıştır, ancak ülkenin kaynaklarını topyekun iyi bir gelecek planlamak yerine kendi çıkarları doğrultusunda sömürmüş, aydınlık bir gelecekle taban tabana zıt ideolojik inancını gerek uygulamalara, gerekse kadrolara yansıtmakta başarılı da olmuştur. Beri yanda CHP de orijinal bir program geliştirmek şöyle dursun, kronik pasif muhalefeti siyasi karakter olarak belirlemiştir. 367’yi zafer olarak görmeleri başarıdan çok acze işarettir.
Mesele bizim var olan sorunu elimizdeki kanunlar çerçevesinde çözmeyi beceremememizden kaynaklanıyor. Soruna kanunla bağdaşan bir çözüm üretemediğimizde, duruma özgü yeni bir kanunla aşmaya çalışıyoruz. İktidar sahibi olduğumuz andan itibaren devletin bütün makamlarını kendi yandaşlarımızla dolduruyor, bütün mekanizmalarını şahsi çıkarımıza kullanıyor. Yaptıklarımıza milletin onay vermediğini görmezden geliyor, milyonarın katıldığı mitinglere alay edercesine “iyi niyet gösterisi” derken, ele geçen ilk fırsatta cezalandırıyoruz. Olan biteni Türkiye Cumhuriyeti’nin ileriye götürülmesi için değil, kendi küçük çıkarlarımız için kullanıyoruz.
Sözün özü erken seçim yüzde 10 barajı düzeltilmediği takdirde sorunları çözmeyecek, sadece geciktirecek, üstelik seçim sonrası cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda artık kimseye söz düşemeyecektir. Peki bu durumda Tandoğan’da, Çağlayan’da yürüyen milyonlarca kişinin düşlediği Türkiye’yi kimler gerçekleştirecektir? Sorunları çözemeyen muhalefet bu kez kimden medet umacaktır?