Bu satırlarda size pek çok konuda bildiklerimi ve öğrendiklerimi aktarmaya çalışırken, zaman zaman da sizden olan beklentilerimi dile getiriyorum. Beklentilerimle ilgili genel bir özeti “2008 yılında sizlerden beklediklerim, lütfen iyi okuyun!” başlığı altında sizinle paylaşmış ve bugüne dek olmadığı kadar çok sayıda ve içten geri dönüşler almıştım. Elbette sizlerin de “bu adam bizden bu kadar çok şey bekliyor, peki kendisi ne yapıyor ki?” diye soracağınızı tahmin edebiliyorum. İşte bu yazının amacı da, bu kadar çok şey beklerken, benim bu yılın ilk çeyreğinde yaptıklarımı özetlemek olacak. İş dünyasının alışık olduğu biçimiyle Q1 (quarter 1) raporunu, bundan sonra da üç ayda bir tekrarlayacak ve sizi gelişmelerden haberdar edeceğim. Yapmaya çalıştıklarım daha iyi yaşanabilir bir Türkiye için “sürdürülebilirlik” temelinde başlatılmış olan girişimlerdir ve benim esas mesleğimle (işimle) sadece kıyısından ilişkilidir. Lütfen bu girişimleri dikkate alınız, kendinizle ilgili gördüğünüz başlıklarda işbirliği için iletişime geçiniz. Amacımız malzemenin en hasının bulunduğu bu topraklarda tadına doyulamayacak bir helvanın karılabilmesidir.
Kanser hastalarının ve yakınlarının gereksinim duydukları bir destek organizasyonunun oluşturulması amacıyla girişimde bulunduğum Kanser Hastaları ve Yakınları Derneği kuruluş çalışmalarının sonuna ulaştı. Derneğin amacı hastaların ve yakınlarının ihtiyaç duydukları bilgi, yönlendirme ve hizmet eksiğinin giderilmesi ve sosyal açıdan desteklenmeleridir. Bu girişimin temel noktaları iyi işler ve detaylı bir web sayfasının oluşturulması, Türkiye genelindeki tedavi merkezlerine erişimde güncel bilgilerin aktarılması, yeterli işgücünün sağlanmasının ardından ise, hastalara 24 saat telefonla bağlantı kurabilecekleri bir destek sisteminin oluşturulmasıdır. Aynı yaklaşımı akademik çevrelerden aldığım destek doğrultusunda diğer kronik hastalıklar alanlarını da (romatizma, kronik akciğer hastalıkları, kronik sinir sistemi hastalıkları vb.) kapsayacak şekilde genişletmenin doğru olduğuna inanıyorum.
Çalıştığım kurum olan İstanbul Üniversitesi yaklaşık sekiz ay sonra yeni rektörünü seçecektir. Önceki seçimlerin aksine, yüksek seçmen bilinci ve kaliteli seçim ortamı tesis etmek amacıyla arkadaşlarımdan aldığım destekle başlattığım toplantıların üçüncüsünü, bu ayın sonunda gerçekleştireceğiz. İstanbul Üniversitesi Türkiye’de modern üniversite kavramının temeli olarak 1933 yılında Atatürk tarafından yapılandırılmıştır. İşte bu toplantıların temel amacı, aydınlığın en önemli kalelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, akılcı ve geliştirilebilir bir sistemle korunması ve kollanmasıdır. Tabandan bir talep gelmediği sürece, en köklü kurumların bile gelişiminde de zaman zaman durağan dönemler yaşanmakta. Yine bu çabalara paralel olarak “biz üniversite zemininde ürüne dönüşebilir Ar-Ge yapamaz mıyız?” sorusunun cevabını da arayacağız.. Siz nasıl değerlendirirsiniz bilmiyorum ama, ben sonsuz faydalar sağlayacak bir uğraşı alanı olarak görüyorum.
Üçüncü önemli uğraşı alanımı ise kendi naçizane ve iyi bilmediğim soy-görev ortaklarıma yönelik çabalar oluşturuyor. Benim soyadım malumunuz Dizdar, dizdarlar Osmanlı İmparatorluğu’nda kale komutanı olarak hizmet vermiş bir yönetici grubunu oluşturuyor. Yeniçeri Ocağı’nın 1926’da kapatılmasıyla birlikte bu görevleri fiilen sonlanıyor, ancak Soyadı Kanunu sonrasında bu görevi yürütmüş olanlara “görev tanımı çerçevesinde” Dizdar soyadı veriliyor. Dizdarlar bugün Türkiye’nin hemen hemen bütün illerinde değişik yoğunluklarda bulunmaktalar. Onların birbirlerini bilmelerini sağlamak, Türkiye yararına ortak projeler geliştirmelerini olanaklı kılmak, kısacası yaklaşık iki yüzyıl önce fiilen sonlanan “koruma ve kollama” görevlerini sosyal alanda yeniden yapılandırmak amacıyla sürdürdüğüm çalışmalar da belli aşamaya ulaştı. Bu proje kapsamında, örneğin bundan yaklaşık on yıl önce Budapeşte’den bulduğum 1740 baskısı Latincede yazılmış bir Osmanlı Tarihi kitabının Türkçeye kazandırılması da mümkün olabilecek.
Size başlıcalarını sunduğum bütün bu çalışmaların varmasını hedeflediğim nihai nokta ise Türkiye’nin aydınlık geleceğine destek olacak; cehaletin ve kalitesizliğin güç kazanmasını önleyecek; toplumun her kesimine ve bütün bileşenlerine sahip çıkmayı düstur edinmiş bir enerjinin (işbirliğinin) yaratılmasıdır. Bundan on yıl öncesine kadar “bir şeyler yapmak lazım, ama nasıl?” diye soruyorduk, bugün vardığımız nokta daha çok “bir şey yapamayız” kutbuna kaymaya başladı. Dahası toplum genelinde “yağmur yağmasını istiyorum, ama ıslanmak da istemiyorum” şeklindeki kolaycılık artık hakim düşünce haline geldi. Oysa yapılacak şeyler sonsuz, yeter ki isteyelim ve çaba gösterelim. Sözün özü, sizlerden bir şeyler beklerken, mesleğimi sürdürmek ve yazmak dışında da çalışıyorum, o yüzden göğsüm dik.
2008 ilk çeyrek raporumu bilgilerinize arz ettim sevgili okurlarım.