Sağlıkta “kazan-kazan” yaklaşımı doruğa ulaştı

Türkiye’de kongre düzenlemenin artılarından ve eksilerinden size bir süre önce bahsetmiştim. Özellikle turizm sektöründeki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde kongre firmaları çok başarılı organizasyonlar düzenler hale geldi. Hepsinin gerçekten bir boşluğu doldurduğunu söyleyemesem de, insanların bir araya gelmesi ve bilimsel gelişmeleri tartışması hatalı bir yaklaşım değil. Bir farkla, bu işin karlı bir girişim olduğunu gören yeni bir kesim var ki, ellerindeki resmi imkanları da kullanarak yeni yeni dernekler kuruyorlar ve kongre turizminden pay almaya çalışıyorlar. Söz konusu derneklerin ortak bir takım özellikleri var. Birincisi bunların hepsi Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, kamuda yönetici konumunda bulunana kişiler tarafından kuruluyor. İkincisi düzenlenmesi amaçlanan kongrelere katılımın hastanelerin döner sermaye bütçelerinden desteklenebilmeleri amacıyla, iç yazışmalar yürütülüp, aynı gün içinde izin alınıyor. Ve üçüncüsü, düzenlenecek kongre gerçekten gerekli olmasa bile, sponsor firmaların devlet tarafından açılan ihalelere katılmaları söz konusu olduğundan, destek bulmakta asla zorlanmıyorlar.

Paravan derneklere paravan turizm şirketleri

Konunun maddi boyutu ise tahminlerinizin ötesinde. Bugün için bin kişinin katıldığı bir kongrenin toplam bütçesi 7-8 milyon dolar mertebesinde. Ancak kongrenin maliyetlerini kontrol etmek de elbette düzenleyenlerin elinde. Örneğin “katılım ücreti” olarak istenen bedel 50 YTL de olabilir, ama isterseniz 500 dolar da koyabilirsiniz. Kongreyi lüks bir otelde düzenleyebilir, ya da daha mütevazi koşullar seçebilirsiniz. Dahası, derneği kurmayı akıl edenler, paravan bir turizm şirketi kurmayı ya da kullanmayı da akıl ederlerse, otellerden açıktan komisyon alabileceğiniz gibi, kazancı dolaylı yollarla kendi hesabınıza kolaylıkla geçirebilirsizin. Rakamların çok yüksek olduğundan şikayetçi olan olası katılımcılar için döner sermaye bütçelerini başarıyla kullanabilirsiniz. Nasıl mı? Döner sermaye bütçeleri kongre katılımlarında harcırah ve katılım ücretini vermektedir. Oysa siz kongreniz için “paket program” oluşturarak her şeyi içine dahil ederseniz, otel ücretini de aynı kapsam içerisinde döner sermayeden ödetebilirsiniz. Bütün hepsi, sizin organizasyonu (tezgahı) ne kadar başarılı kurduğunuzla ilişkilidir.

Devlet ihalelerinin “paylaşım” ilkesi

Bütün bunlar, devlet mekanizmasını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmanın hiç olmaması gereken örnekleridir. Ancak bu yaklaşım sadece kongre turizmi ile kısıtlı da değildir. Bugün için küçük bir devlet hastanesinin açtığı ihaleler bile çok yüksek ödemelerle ilişkilidir. İhale mekanizmasını kontrol eden, ihaleye katılacak şirketlerle şahsi çıkar ilişkisi geliştirirse, bu durumdan da başarıyla faydalanabilir. Yukarıda verdiğimiz örnekleri kuşkusuz ülkemizin bilinen şirketleriyle gerçekleştiremezsiniz, iş anlayışları gereği buna yaklaşmazlar. Bu durumda yandaşlarınızdan yeni şirketler kurmalarını bekler, gelişmeleri bu şekilde kontrol altında tutabilirsizin. Hele hele haksız kazancın bütününü kendi cebinize indirmeyi düşünecek kadar aç gözlü değil de, paylaşmayı da biliyorsanız, amirlerin yapılanı bilip de görmezden geleceklerine emin olabilirsizin. Bu bizim bürokrat iş adamlarımızın “win-win” (kazan-kazan) ilkesidir.

Kamu çalışanlarının, çıkar ilişkisine girmeden, geçim kaygısıyla başka başka alanlarda ek işler yapmalarını anlayışla karşılamak mümkündür. Ancak sahip oldukları nüfuza dayanarak doğrudan ticaret yapmalarını görmezden gelmek kabul edilemez. Samimiyetle söyleyelim, bu yaklaşımın bugüne özgü olduğunu da iddia etmiyoruz, ancak bu dönemde çok fazla yaygın hale geldiğini söylemeden geçemeyeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir