Benim futbolla çok fazla alış verişim olmadığını sanırım sizlerle daha önce paylaşmıştım. Futbol öyle ya da böyle, toplumun ilgi odağı olan bir spor dalı olmasına karşılık gerek söz konusu olan büyük paralar, gerekse yönetimlere sağladığı ayrıcalıklar nedeniyle benim saygımı uzun süreden beri yitirmişti. Lakin Şifo Mehmet’in İsviçreli futbolculara olan “müdahalesi” gündeme düştüğünde, bu çekincelerimde çok da haksız olmadığım düşüncem pekişti. Kimi futbol yazarlarının kollama çabalarına karşılık gazeteler olayı manşetten kamu paylaşımına taşıdılar ve kişisel düşünceme göre doğru da yaptılar. “Elalem kendi hatalarını saklamak yoluna giderken biz neden hatalarımızı gözler önüne seriyoruz?” uyanıklığının bu noktada yeri yoktu. Aynı elalemin aptal olmadığı ve maçı zaten izlemekte olduğu akıllara getirilecek olursa, medya konuyu manşetlere taşımakla toplumsal hassasiyetimizi de sergilemiş oldu ve yapılan bu çirkin davranışlar bir topluma değil, yapanlara atfedilerek değerlendirildi.
“Duruş” sözcüğü benim kelime dağarcığıma yakın zamanda girmiştir. Duruş sözcüğünden ifade edilmek istenen, hal ve tavırlarla dışarıya yansıtılan dünya görüşüdür. Dolayısıyla duruş aslında sizin kendi kendinizi bir bütün olarak ifade edişinizdir. Hal böyle olunca Şifo Mehmet’ten (ki kişiliği, olaylara yaklaşımı, yani yaşam düsturuyla saygıyı fazlasıyla hak etmiştir) objektiflere takılan son görüntüler, onun efsanevi imajından çok ülkemizin imajını zedeledi. Bizim gibi konukseverliğiyle haklı olarak övünen, dahası bu haklı övüncü ülkemizi ziyaret eden herkes tarafından paylaşılan bir ülkenin, konuk futbol takımından da bu yaklaşımını esirgememesi gerekiyordu. Bütün övgülere rağmen ekranlar aracılığıyla yüz milyonlarca kişi tarafından paylaşılan ve ardından FIFA tarafından (yanlı ya da yansız) gündemin tepelerine taşınan sporun ruhuna aykırı bu görüntüler, topyekun bir Türkiye imajını ister istemez zedeledi.
İşte duruş kelimesinin kırılganlığı da buradan gelmekte. Duruş sizin gösterdiğiniz tavrın ve bundaki kararlılığınızın bir ortalamasıdır. Bugün böyle, ama yarın bir gün benzer durumda farklı davranamayacağınızın garantisidir. Zaman içinde özenle oluşturduğunuz “o adam bunu yapmaz” inancının temel direğidir. Bunu bir kere kaybettiğinizde yeniden oluşturmanız, ilk oluşturduğunuz süreden çok daha uzundur, bazen de hiç oluşturulamaz. Bu nedenle İsviçrelilere atılan tekmeler, haklı ya da haksız, bilinçli ya da etki altında olsun, aslında Türkiye’nin dış imajına atılmış tekmelerdir. Bir gaflet anında yapılan bu taşkınlığın izleri, bundan sonra sadece spor alanlarında değil, dış politikada da yerini bulacak, sözde Ermeni soykırımından tutun, azınlıklara tanınmadığı iddia edilen haklara dek her fırsatta dile getirilecektir.
Hafızam beni yanılttıysa lütfen bağışlayın, sözler bir dünya şampiyonu güreşçimize aitti, “ben” demişti, “mindere çıktığımda arkamda Türk milletinin olduğunu düşünürüm”. Bu inanç tamamen doğruydu, ama doğru olmanın ve güç almanın ötesinde, bu millete yakışanı yapmanın azmini de ifade ediyordu. O güreşçimizin sırtı hiçbir zaman yere gelmedi, ama beri yanda bizim milletimizin de sırtı yere gelmedi. İşte duruş böyle bir şeydir, milletini zor durumda bırakmamanın yanında, topyekun bir inancın bireysel temsilidir.
Kim ne derse desin ya da kim ne bahane ileri sürerse sürsün, milletçe duruşumuzu yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz nasıl birey olarak yaptıklarımızla dünya anlayışımız ve yapacaklarımız konusunda dışarıya bir mesaj veriyorsak, aynı mesaj millet olarak da söz konusudur. Hatırlayınız Süreyya Ayhan’ın doping skandalını, daha sonra haltercilere bulaşan benzer çirkinliği, dış dünyada konulduğumuz yer “beceriksizlik” değil “üçkağıtçılık” olmuştur. Ve yine hatırlayınız Kıbrıs konusunda bir zamanlar tüm dünyayı karşımıza almak pahasına gösterdiğimiz kararlılığımızı, AB konusunda her türlü kösteğe rağmen ortaya koyduğumuz istekliliğimizi, “işte Türk’ün onurlu duruşu” sözleriyle taçlandırılmıştır.
İsviçre maçı sonrasında kaybettiğimiz ulusal prestij, elaleme verdiğimiz anlamsız koz umarım “ulusal duruşumuz” konusundaki hassasiyetimizi yeniden canlandırır. Bir anlık hırsa kapılan Şifo Mehmet, hatasını onurlu bir şekilde kabullendi ve gereğini yerine getirdi, gözümüzdeki değeri de azalmadı. Lakin fanatik futbolu anlamam ve sevmem, yanlışlıklar silsilesinin imparatorluktan devşirme diğer figüranları da hatalarını bir millete mal etmeme onurunu gösterseler, bu güzel spora olan inancım belki yeniden hayat bulacaktır.