AKP Hükümeti cumhurbaşkanlığı adayını nihayet açıkladı. Seçim sürecinde herhangi bir sürpriz söz konusu olmazsa, Abdullah Gül Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanı olacak. Bizim de doğrusu bu durumda “hayırlı olsun” demekten başka bir seçeneğimiz olmadığını görüyoruz. Ancak sözümüzün eriştiği yere kadar, yeni cumhurbaşkanından neler beklediğimizi belirtmeden de geçemeyeceğiz. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in, herkes beğenip beğenmemekte özgürdür, kırmızı ışıkta beklemesi, Köşk’ün fazla ışıklarını kapattırması ya da harcamalar konusunda olabildiğince titiz davranmasını bulunduğu makamın gerekleriyle bağdaştırmayanlar bir hayli çoğunluktadır. Dahası cumhurbaşkanlığı makamı olarak Türk işadamlarının beklentilerini karşılamadığı da herkesin hafızasındadır. Ancak devletin kurumlarına sahip çıkmak ve tarafsızlık konusunda üzerine düşeni yapmadığını da hiç kimse söyleyemez. Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanı Sezer Türkiye’nin “sahipsiz” olmadığının göstergesi, daha doğrusu politikacıların istedikleri gibi at oynatamayacaklarının en önemli güvencesi olmuştur. Rahmetli Ecevit başta olmak üzere, Sayın Sezer’i o makama seçenlerin ne kadar isabetli bir karar aldığını da teslim etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Abdullah Gül bizde bıraktığı intiba ile mizaç olarak dengeli, ılımlı ve barışçı bir kişilik ortaya koymuştur. AKP’nin sürüklendiği bütün ciddi tartışmalarda ortaya koyduğu ağırbaşlı tutum, sorunların büyümesini önlemiş, çözüm üretilmesini de kolaylaştırmıştır. Dışişleri Bakanı olarak gösterdiği performans da (AB konusundaki karşılıklı ataleti saymazsanız) tahmin edilenin üzerindedir. Dolayısıyla Abdullah Gül gerek kişilik özellikleri gerekse görev başarısı açısından aslında iyi bir seçenektir. Çankaya konusunda önceki beklentilerle çelişen tek yönü eşinin türbanlı olmasıdır. Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın eşinin türbanlı olmasını yadırgayamıyorsak, Cumhurbaşkanı eşinin türbanlı olması konusunda da artık çok fazla bir şey söyleyecek durumda olmadığımıza inanıyorum.
Bu nedenle AKP kökenli bir cumhurbaşkanı konusundaki temel sorun Abdullah Gül’le ilişkili değildir. Buradaki sorun AKP kökenli bir cumhurbaşkanının, o makamı partisinin bir uzantısı olarak mı algılayacağı, yoksa birinci sorumluluğu Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak olan adil ve bağımsız bir merci olarak mı değerlendireceğidir. Bu iki duruş arasındaki fark hepinizin hak vereceği üzere çok önemlidir. Nitekim Cumhurbaşkanı Sezer, kendisini o makama taşıyanların doğru olmadığına inandığı sonraki kararlarına kayıtsız kalmamış, Anayasa kitabı atışmasının bedeli bir kriz olsa da, cumhurbaşkanlığı makamının sıradan bir onay mercii olamayacağını herkese göstermiştir.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı konusundaki şansı, işte bu noktada en büyük şanssızlığına dönüşmektedir. O makama çıkmadan önce, siyasette omuz omuza mücadele verdiği Başbakan Erdoğan’dan gelen, ama içine sindiremediği kanunlara, sırf AKP’ye hürmeten göz yumamayacağını biliyor olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte artık Türkiye Cumhuriyeti’nin “bağımsız Cumhurbaşkanı” olmak zorundadır. Kuşkusuz bu yaklaşım Başbakan Erdoğan ve AKP için de geçerlidir. Bugüne dek hükümranlıkları dışında kalan son kalenin de fethedildiği yanılgısıyla atacakları her adım, hem iktidarlarını zora sokar, ama en önemlisi Türkiye’yi hiç hak etmediği gerilimlere sürükler. Sözün özü, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması, aslında esas AKP için çok zor bir dönemi başlatmaktadır.
İçimdeki inanç, nedense Abdullah Gül’ün “bağımsız” bir cumhurbaşkanı tavrı sergileyeceğini söylüyor. Üstelik bu inanç, seçimin öncesinde ve sonrasında kütle medyamız tarafından layıkıyla sergilenecek yağlama ve yıkama seanslarından da tamamen muaf. Cumhurbaşkanlığı makamının kontrol altına alınmasının, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği konusunda her türlü sözü söylemek için yeterli olduğunu düşünenler, Çankaya’nın zapt edilmesi gereken son kaya olmadığını her zaman akıllarının bir kenarında tutmalıdır. Cumhurbaşkanlığı makamından vatandaşların nasıl bir beklenti içerisinde olduğu aslında 14 Nisan 2007 tarihinde Ankara’da açıkça sergilenmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı “etin koktuğu yerde tuzu temsil eder, ama tuzun da koktuğu yerde gereken her şeyi tertemiz yıkamaktır”.