Medya hepimizin ortak tutkusu, bu nedenle bugünkü yazımı medyaya ve medyanın okurlardan beklentileri üzerine kaleme almak istiyorum. Siz belki bilirsiniz, belki bilmezsiniz, medya yazarlarının ve çalışanlarının ortak sıkıntısı okunur olmaktır. Gazetenin ve yazarların okunduklarının bilinmesi onlara çok olumlu bir motivasyon getirecektir. Özellikle bizim gibi, asıl mesleği gazetecilik olmasa bile, yazma şansı elde etmiş olan çevrelerin en büyük gururu “köşe sahibi” olmaktır. Lakin köşelerin içeriğinin geliştirilmesi ve bütünsel yapı kazanmaları “geri dönüşlerin” yoğunluğuna bağlıdır. Size yılın ilk yazısında dile getirdiğim öneriyi yinelemek istiyorum, lütfen okuduklarınız konusunda olumlu ya da olumsuz geri dönüşlerde bulunun. Hatta haber niteliği taşıdığınıza inandığınız konuları bizimle paylaşın, talepte bulunun. Biz biliyoruz ki, okurlar gazetelerde sadece bilgi ve düşünce değil, önerilerinin de gerçekleştiğini görmek istemektedirler. Kendini görme gazeteyi içselleştirmenin en önemli yoludur.
Bugün için ülkemizde nitelikli kültürel gazete arayışı halen sürmektedir. Gazeteler konumları gereği bir politika sahibidirler. Ancak, gazetelerin savunduğu politik görüşün üzerinde her zaman “aydınlık ve entelektüel bir Türkiye” bulunmak zorundadır. Söz konusu politik duruş yanlılık sınırına vardığında ve olayları “siyah/beyaz” taraflılığına indirgediğinde, okurları karşısında güven erozyonuna uğrarlar. Güven erozyonu ise bir gazetenin başına gelebilecek en önemli sıkıntıdır, zira güven kolay kaybedilir ve baştan tesisi birkaç misli zaman alır. O nedenle bir gazete öyle olmalıdır ki, okur onu işyerinde okuyamasa bile evde okumayı istemelidir. Bu istemi oluşturacak en önemli unsur ise haberin yanı sıra kültür içeriğidir.
Günümüzün iletişim teknolojileri çerçevesinde değerlendirildiğinde, bir haberin ilk defasında gazeteler aracılığıyla duyurulması olasılığı neredeyse olanaksız hale gelmiştir. İnternet gazeteciliği, zamanında Serdar Turgut’un da saptadığı gibi, basılı gazetelerin satışını düşüren değil, pekiştiren bir unsurdur. Ne var ki haberi gazetede okumak, internette görmekten çok daha farklıdır. Gazetenin bir habere verdiği önem (haberi görmesi), ancak gazete sayfalarından anlaşılabilir. Oysa haber televizyonlar, internet siteleri ve hatta cep telefonları tarafından artık kolaylıkla eriştirilebilir haldedir, hatta paketlenip sunulur. Ancak asla önlenemeyecek olan bu durum, gazetelerin konumlarında da köklü bir değişikliği beraberinde getirir. Gazeteler artık haberden daha fazlasının verilmesi gereken yazılı basın unsurlarıdır. Haberde verilemeyecek detaylar ve en önemlisi yorumlar gazetelerde verilmek zorundadır. Okur bilinç (vargı) oluşturması aşamasında sadece okuduğunu değil, başkalarının ne düşündüklerini de kullanır. Bu durum biz lüzumsuz köşe yazarlarının hala okunur olmalarının da en önemli nedenidir. Gazete içeriği “haberden fazlası” (geçmişe yönelik bilgi, detay ve yorum) çerçevesinde geliştirilmelidir. Farkı yaratan da budur.
Gazeteler yaşayan organizmalardır, doğarlar ve büyürler. Ancak, gazeteler sadece yaşamlarının başlangıçlarında sahiplerine aittirler. Aradan geçen zaman onları daha çok çıkaranlarına, yazarlarına ve en çok okurlarına ait kılar. Bu durum gazetenin sahibinin bir yanda başarısı, beri yanda da makus kaderidir. Nitekim gazeteler yazarlarını uzaklaştırdıklarında (en son Emin Çölaşan örneğini ve medyada bile kimsenin kaleme almaya cesaret edemediği eksik kalmış sözleri hatırlayalım), duruma en çok okurlar sahip çıkar. çünkü onlar gazete organizmasının kazanılmış sahipleridir, boşluğa düşmekten, kalitenin yitirilmesinden, yaşam alanlarının daralmasından korkarlar.
Sözün özü okur gazeteden bilgi, kültür ve ufuk, ama gazete de okurlardan ilgi, işbirliği ve ışık bekler. Bilmem anlatabiliyor muyum meramımı?