Herkesin bildiği bir söz vardır, “bir deli kuyuya bir taş atar, on akıllı çıkaramaz” derler. Bu aslında doğru bir tanımlamadır, ancak tıp dilinde söz konusu olduğunda “deli” sıfatı fazla kalır. Tıp dilinde “kuyuya taş atmak”, ispatlanması kolay olmayan, daha doğrusu tanısı diğer bütün tanıların dışlanmasını gerektiren durumu anlatır. Başımıza gelen bir örnekle açıklamaya çalışalım. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız başında ağrı nedeniyle beyin MR’ı (manyetik rezonans) tetkiki yaptırmış. Başında ağrı bulunan herkes MR çektirse, ülkede bu tetkiki çektirecek boş cihaz bulamazdınız. Lakin o tetkik sırasında da beyinde radyolog arkadaşın kolay kolay tanımlayamadığı bir şey bulunmuş. Üstelik radyolog arkadaşımız bu gördüğüne “falan filan” olabilir diye bir yakıştırmada da bulunmuş. İşte zaten sorun da oradan kaynaklanmakta. Özellikle beyin gibi kapalı kutunun içinde “falan filan” tanımlamasını yaptığınızda eliniz kolunuz bağlanmakta. Bu hikayedeki tanının doğrulanması için biyopsi alınması mümkün değil, yapacağınız tek şey, olası bütün tanıları teker tekler dışlamaktan ibaret. Sırayla boyun ultrasonografisi, biyokimya tetkikleri, akla gelen her türlü tetkik yapılıyor, hala bir şey bulunamazsa, “o halde “falan filan” tanısı da doğru değildir deniliyor. Hasta içine düşen kuşkuyla kalıyor.
Gereksiz tetkiklerden uzak durun
“Falan filan” için somut örnekler verelim; tiroid incelemesinde “bu kanser olabilir” şeklindeki ön tanılar, beli her ağrıyan herkes için “bel fıtığı” nitelendirmeleri, memede ele gelen her türlü kitle için “tümör olabilir” tanımlamaları bu kapsam dahilindedir. Çok değil, birkaç yıl önce hatırlarsınız bir anda “reflü” merkezleri türemişti. Nasıl bu kadar fazla reflü merkezi ortaya çıkar diye şaşırıp kalmıştık, zira midesi ekşiyen herkese “reflü olabilir” denmişti. Arkasından yapılan endoskopik incelemeler cabası, herkes “bende de reflü olabilir” diye psikolojik çıkmaza sürüklenmişti.
Peki kuyuya taşı her zaman doktorlar mı atar? Elbette hayır, taşlı kuyuya sallayanların çoğunun genellikle tıpla ilgisi yoktur. Belki hasta yakınıdırlar, ama daha çok tıpla haşır neşir olmayı seven kişilerdir. Gazetelerde ya da orada burada çıkan yazıları okuyarak üstünkörü bir bilgi sahibi olurlar. Ardından edindikleri bu bilgileri uygulama alanına sokmak isterler ve kısıtlı bilgilerini şikayeti olanlarda sınamaya kalkarlar. Eğer onları dinleyenler yeterince “netameli” (hassas) iseler, taş kuyuya atılmış olur ve başlar bir tetkik furyası. Buna karşılık doktorların kuyuya taş atmaları ise daha farklıdır. Büyük bir bölümü bunu maddi çıkar gerekçesiyle yapar, sadece az bir kısmı gerçekten aklındaki kuşkuları gidermeye çalışır. Maddi çıkarın ise iki ucu vardır, biri “hastayı kendine bağlamak”, ikincisi “yapılan gereksiz tetkiklerden maddi çıkar (komisyon) elde etmek”. Bu daha çok özel hekimlikte olur sanmayın, doktorların yapılan tetkiklerden de pay almalarını meşru kılan “performans” sistemi, kuyuya atılan taşların sayısında da ciddi bir artışla neden olmuştur.
Sizi düzenli kontrol eden bir doktor edinin!
Peki ne yapalım? Önerimiz hep aynı olacaktır. Sizi bilen, sizi sürekli takip eden güvenebileceğiniz bir hekim edinin. Şikayetlerinizi önce ona danışın ve yönlendirmesini isteyin. Başka yerlerde yapılan tıbbi uygulamaları da mutlaka ona sorun. Hatta maddi imkanınız yeterli olsa ve yurtdışına gitmeyi planlasanız bile, ona danışmadan hareket etmeyin. “Kuyuya taş atmak” sadece bizim ülkemize mahsus bir durum değildir, bazen o kadar zor durumda kalınır ki, “keşke hiç gitmeseydim” bile diyebilirsiniz.