Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) konusunu sık sık yazıyoruz. Buna karşılık meselenin felsefesini bugüne dek hiç tartışmadık, bu yazıyı felsefedeki hatayı tartışmak amacıyla kaleme alıyoruz. Bir bitkinin genetiği ile oynamak, o soyda hiç bulunmayan bir genin laboratuar ortamında aktarılmasıyla oluyor. Diyelim ki elimizde mısır var, mısırın doğal zararlısı olan böcek, Bacillus thuringiensis denen bakterinin toksinine karşı hassas. Bu toksin, böceğin bağırsak hücrelerinde delinmeye neden oluyor. Mısırın genetiğiyle oynamanın bir yolu bu bakterinin toksin genini mısıra nakletmek. Böylelikle ortaya çıkan ucube mısır, Bt-mısır olarak adlandırılıyor ve iddia edildiğine göre (çünkü sonraki araştırmalar bunun verim artışı sağladığını doğrulamadı), böcek mısırı yediği zaman bağırsak hücreleri patlayarak ölüyor. Bt-mısırı üreten firma yaptığı bu teknik manipülasyon nedeniyle patent alıyor. Bu uygulama mantık olarak yanlış değilmiş gibi bir izlenim doğuruyor, oysa külliyen yanlış.
Çünkü 2010 yılına gelmiş olsak bile, var oluşumuzun detayları konusunda hiçbir şey bilmediğimizi itiraf etmek zorundayız. Var oluşumuzu bilim camiaları “evrim” ile açıklamaya çalışıyor. Bu teoriye göre canlılar, canlı olmayan moleküllerin biraya gelmesiyle bir şekilde canlılık kazandılar, zaman içerisinde çeşitlilik oluştu, üstünlük sağlayan soylar yaşamını devam ettirdi. Darwin’in Evrim Teorisi gerçek ise, o zaman GDO üretmek hatalı hale geliyor, zira madem böyle bir düzen kendiliğinden oluştu, bu durumda buna insanın genetik müdahalesi yanlış, yani bir soyda olmayan gen ona (teknik olarak mümkün olsa bile) hiç aktarılmamalı. Çünkü doğa bu düzeni milyarlarca yıl içerisinde bir şekilde kurmuş. Kendiliğinden işleyen bu sisteme insan müdahalesi öngörülemez sonuçlara yol açar. Ülkemizde gerçekleşen yakın bir “müdahale örneğini” anlatmaya çalışalım (İnternet üzerinden verilere erişebilirsiniz). Vatandaşımızın biri Gelingüllü baraj gölüne evde akvaryumda beslediği Japon balıklarını bırakmış. Japon balıkları bu duruma adapte olmuşlar, dendiğine göre sazanlarla akraba olduklarından çiftleşebiliyorlarmış. Bugün Gelingüllü barajında artık sazan yok, Japon balıkları istila etmiş durumda. Benzer bir örnek olasılıkla Sülüklü Göl için de geçerli, orada da artık sülük yok, zira biri bu ortama balık salmış. Bu örnekler net olarak şunu ortaya koyuyor, “doğanın işleyişine müdahale ederseniz, kendiliğinden oluşmuş dengeleri değiştirirsiniz”. O halde GDO üretilmesi öngörülemez sonuçları nedeniyle “evrim mantığı açısından” hatalıdır. Verim artışı sadece doğal yollarla yapılmalıdır.
Şimdi meseleye bir de “yaradılış” açısından bakalım. Var oluşumuzu yaradılışla açıklayanlar, Allah’ın en mükemmel biçimde yaratmış olduğunu söylerler, bu da kuşkusuz doğrudur. İnsan olarak yaradılışa müdahale etmek zaten hatalıdır, zira bu düzen böyle kurulmuştur. Mısır örneğinden hareket edersek, mısırın zararlısının da bir zararlısı vardır. Ama bunlar birbirlerinden ayrıdır. Birinin geninin öbürüne erleştirdiğinizde, ortaya çıkan “şey” benzese bile mısır değildir. Böyle planlanmamış bir duruma insan olarak müdahale edemezsiniz. Zararlıyla mücadele edecekseniz, bunu yine doğal yollarla yapmalısınız. Nitekim Bt toksini tarım zararlılarıyla mücadelede zaten kullanılmaktadır, ama bu toksin uygulamadan sonra toprakta kısa süre içerisinde bozulmakta ve varlığı sonlanmaktadır. Bt-mısır içerisindeki toksin ise orada kalmakta, mısır ürünlerinin girdiği bütün gıda maddelerinin içinde de yer almaktadır.
Siz ne derseniz deyin, yaşam bariyerler üzerine kurulmuştur, çünkü yaşamın sürdürülebilir olması için bariyerler gereklidir. Gelişmiş organizmalarda hücrenin çekirdeği ayrıdır, hücre içerisindeki farklı işlemler, zarlarla ayrılmış farklı ortamlarda yapılır, zira aksi halde “çorba” olur. Bariyer mantığını günlük yaşamlarımızda da sürdürürüz, yollar ayrıdır, evler ayrıdır, evlerdeki odalar bile ayrıdır. Çocuğunuzun gelişimini sürdürebilmesi için sizin evinizde ayrı bir odaya ihtiyacı vardır. Olmaması gereken şey o ortamda tutulmaz, tornavida alet kutusundadır, bıçak mutfakta bulunur. Bunlar da tesadüf değildir, öyle olması en doğrusu olduğu için bu şekilde davranılır.
Dolayısıyla başka canlının geni de onda kalmalı, diğer canlılara aşılanmamalıdır. Kimse kusura bakmasın, GDO üretilmesi felsefi olarak külliyen hatalıdır.