Kayıp ikinci kural: En içeride olan en basittir!

Dünya belli kurallar çerçevesinde işler. Bu kurallar aslında son derece basittir, ancak ya unutulmuşlardır ya da hala keşfedilmeyi beklerler. Bu kurallar üstüne üstlük bireysel farklılıklardan etkilenmezler. Hatta söylemi daha ileri götüreyim, bu kurallar öyle kurallardır ki, kural dışına taşmalar varsa kuralı değil, taşanı sorgulamayı gerektirirler. Unutulmuş kurallardan birini sanırım daha önce yazdım; “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır”. Bu benzer bulunmayı bekleyen kurallar içerisinde benim tek bildiğimdir. Kuralın açıklaması aslında son derece basittir, benzerlikler prensibi geçerlidir, “evren nasıl gezegenlerin dönüşünden oluşuyorsa, atomlar da benzer düzen içerisinde dönüşlerden oluşurlar”, bunun bir mealidir. Yönetimlerde nasıl hiyerarşiler varsa, vücudun işleyiş mekanizmasında da benzer hiyerarşiler vardır. Yaşam denilen şey birkaç hayati fonksiyonun düzenli birlikteliğinden oluşur, nasıl olduğu bilinmese de.

Bu yazının amacı ise kayıp kurallardan birini sizinle tartışmak olacak. Kural yine son derce yalın; “En içte olan, en basittir”. Şimdi bu kayıp kuralı birlikte sınamaya çalışalım. Önce materyale uygulamasıyla başlayalım. Madde son derece karmaşık moleküller biçiminde ortaya çıkar, ancak temeline indiğinizde basitlik esastır. Bizim yapı taşlarımızdan tutun da, en çeşitli görünen oluşumların bile içine inerseniz, yapı aslında son derece basittir. Periyodik sistemi oluşturan elementler ve daha altına vardığınızda ise, birbirine benzer atomlar ve atom altı yapılarla karşılaşırsınız. Maddeleşmeyi sağlayan kuvvetler bile dört ana kuvvetin değişik tezahürlerinden ibarettir. Son model telefonların temelini yine aynı silikon çipler oluşturur, bileşik ve her şeyi becerebilen programların temeline indiğinizde bile, 1/0 sisteminde öteye geçemezsiniz. Hücrenin beyni olarak ifade edilen (ve asla katılmadığım) DNA’yı dikkate aldığınızda da saptama değişmez, canlıları oluşturduğunu var saydığımız kod sadece dört bazın değişik kombinasyonlarından ibarettir. Dünyadaki bunca çeşitliliğin temelini oluşturan yapı sadece dört harfi olan bir alfabedir.

Kural geçerli gibi görünmekte. O halde birinci paragrafta yer alan, “yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır” kuralıyla birleştirelim, kuralın geçerli olması için insan denilen mevhum için de uygulanabilir olması gereklidir. Son derce iyi eğitimli, şık bir bayan, çevresine karşı son derece alaycı. Böyle davranmasının temelini biraz eşelerseniz, bulduğunuz şey genellikle “kendine güvensizliktir”. Sert, mağrur bir adam, kimseye acımayan bir yönetici, dibine indiğinizde hazin bir şefkat arayışı hakimdir. Kimseyle konuşmaya tenezzül etmeyen, iyi eğitimli bir başkası, üzerindeki kıyafetler her açıdan sıra dışı olduğunu göstermekte, azıcık kurcalarsanız aslında zavallı bir “soyluluk saplantısı” ile karşılaşırsınız (bugüne dek karşılaştığım “ortalama” insanlar bu değerlendirmenin ötesine ne yazık ki geçemediler). Ya da beklentilerin dışında bir hareket, “bunu neden böyle yaptı ki?” diye sorguladığınız bir davranış özelliği, ardını görebilirseniz, basit bir çıkar beklentisi, tutku gibi yalın, ama açıklanamaz bir gerekçe görürsünüz.

Kayıp ikinci kural bulunmuş gibidir, “en içeride olan en basittir”. Lütfen kuralı siz de çevrenizdekilere ve kendinize uygulayınız. Bulgularınız son derece önemlidir. Çevrenizi ve en önemlisi kendinizi çözmenize yardımcı olur. O zaman çok bilinen bir diğer kuralın fazlasıyla geçerli olduğunu yeniden anlarsınız: “meseleler aslında son derece basittir, onları biz karmaşık hale getiririz”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir