Başbakan Erdoğan DEİK toplantısının açılışında “Marketlerde ilaç satılmasına yönelik çalışma yürütüyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. İlaçların eczanelerden çıkartılıp marketler (“yeşil” marketler!) yoluyla pazarlanması şeklindeki dahiyane bir fikre geçen senelerden alışkın olduğumuz için doğrusu çok fazla şaşırmadık. Sağlık sorunu “özel” hastanelerce ne kadar çözülebilirse, ilaçlar da marketlerden o kadar satılır. SGK ödemesi de kasalarda yapılır, oldu bitti, hem de kredi kartına sekiz taksitle… Bu durumda “hanımefendi, sizin sepetiniz çok dolu, ama benim acil hastam var, şu antibiyotikleri aradan okutsak olmaz mı?” şeklinde talepleri sıkça duyar olacağız. Ne var ki “ama hanımefendi, sizinkisi tam 24 kupür eder, oysa benim aldıkların sekiz parça” şeklinde yanıtlar da alınabilir, şaşırmayın.
Malum itfaiyenin özelleştirilmesi ile birlikte yangınlar da özel sektöre devredilmiş oldu. Hastane temizlik hizmetlerini “taşeronlaştırmayla” başlayan bu hizmet özelleştirilmesi sürecinden elbette itfaiye de payını alacaktı, neden şaşırırsınız ki? Sırada belki emniyet, belki de ordu var, yeter ki alıcısı olsun. Böylelikle hükümet sırtındaki sorun yaratan kamburları da bir bir atacak, devir özelleştirme devri. Malum ekonomik kriz bize “teğet” geçeli beri, özelleştirmeler zorunlu oldu. Hastanelerin satışı kapıda, sonra sıra okullara gelecek. Zaten dememiş miydi zamanında bir milli eğitim bakanı, “öğrenciler olmasa ne güzel yönetirim” diye, hastaneler olmadığında sağlık sorunları da kalmayacaktır, “yok varsayın” yeterli.
Maşallah TÜSİAD’cılar fıkır fıkır!
Elbette, neden olmasın ki, zaten işliyor makineler tıkır tıkır. Bakmayın çalışanların cepleri olmuş takır takır, ekonomimiz dolu dizgin, kazançlar şıkır şıkır. Zaten daha önce de söylenmişti, “çalışacağız, çalışacağız, çalışacağız”, mesele gelince paylaşmaya, çalışanları işten çıkaracağız. Çünkü devir zaten tasarruf devri, ben başka hiçbir devir görmesem de bu güne dek, TÜSİAD’cılar yine de kıkır kıkır.
Nitekim araştırma yapan ilaç firmalarının derneği de bu yılbaşını tasarruf ederek kutladı. Geçen yıl bir gece düzenlemişler, ama bu yıl içince bir bardak suyu üç milyar TL’nin üstüne, insanda eğlenecek hal elbette kalmaz. Zor durumdalar, İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı, “tıbbın önde gelenleri” diye bir cep ajandası rica etti de, yedi bin beş yüz lirayı üleştirip çıkaramadılar. Tasarruf esastır, ben de şimdi İstanbul Üniversitesi Rektörü’nden çalışanların zamanından tasarruf etmek için, ilaç firması temsilcilerini altı ay yerleşkeye sokmamasını istirham edeceğim. Malum devir tasarruf devri, neden zaman kaybedelim?
Başbakanlık adayım kim dersiniz?
Bence bu kadar özelleştirme yapmak yerine, biz doğrudan hükümeti özelleştirelim. Mesela açılımdan sorumlu bir bakanlık kurup, başına Cevin Costner’ı getirelim, yakışmaz mı? Aileden sorumlu bakanlığa en çok Tommy Lee Jones yakışır, hem becerikli, hem karizmatik, madem iş tutulacak, bari işin erbabı tutsun. Özelleştirmeden sorumlu bir bakanlık kurup, onun da başına Pamela Anderson’u geçirelim, hem güzel hem de Tommy Lee Jones’la çok iyi anlaşır.
Ve gelelim başbakanlığa, üstelik bu kez gerçekten ciddiyim. Tek adayım, adıyla bin yaşasın, tartışmasız Aydın Boysan’dır. Bir kere katıksız İstanbul beyefendisidir, ikincisi ağzından bal damlar, nüktedandır. Ama en önemlisi, hazımsızlığın nasıl giderileceğini en iyi o bilir.
Mutlu yıllar Türkiye!