Marie Antoinette “artık bu adreste oturmuyor!”

Marie Antoinette Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve eşi Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa’nın kızıdır. Henüz 14 yaşındayken Avusturya-Fransa ilişkileri gereği Fransa veliahdı XVI. Louis ile evlendirilir, 1774 Mayıs’ında Fransa kraliçesi olur. Bize Fransız Devrimi olarak anlatılan hikaye tarih kitaplarının sayfalarından Marie Antonette’in halk için söylediği iddia edilen “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” cümlesiyle simgeselleştirilir. Anlatılan tabloda halk fakir, saray ve çevresi ise zengindir. Yönetimde olmalarına karşılık halkın ihtiyaçları konusunda duyarlı değillerdir. Ve derken kalkışma tetiklenir, bir isyan söz konusudur, hedefi zorunlu olarak saray, yani monarşidir. Marie Antoinette’in bunun içinde oynadığı rol de tamamen simgeseldir, zira 14 yaşında gıyaben gelin olan ve saraydan hiç çıkmamış bir prensesin para, paranın değeri gibi halk için merkezi önem taşıyan kavramları bilmesi bile söz konusu değildir. Hakkında yazılan daha yeni ve objektif kaynaklar, halkın durumunu sonradan anladığını ve elinden geleni yapmaya çalıştığını dile getirir.

Resim: Marie Antoinette çocukları Marie-Thérèse Charlotte ve Louis Joseph ile, Adolf Ulrik Wertmüller, 1785.
Resim: Marie Antoinette çocukları Marie-Thérèse Charlotte ve Louis Joseph ile, Adolf Ulrik Wertmüller, 1785.

Devrimin çocuklarını yemesi

Savaşlar nedeniyle zaten zor durumda olan bir ülkede devrim yapılması da zor değildir, ayaklanma kolay çıkar. Esas sorun “tek sesli” bir ayaklanmanın tesis edilmesidir, bunu gerçekleştirmede “planlı terör” etkili bir yöntemdir, halk korku marifetiyle “saflaştırılır”. Tarih bu dönemi “terörün hükümranlığı” olarak adlandırır, Devrime benzer bir durum gerçekleşince dinamik, kitleyi devrim yanlıları ya da karşıtları olarak konsolide etmek yolunu seçer. Simge bu kez giyotindir, “ulusal ustura” olarak adlandırılır, elek geniş tutulur ve istenmeyenler birinci dalga ile giyotine gönderilir. Amaç aslında “monarşinin”, yani kraliyeti temsil eden soyun ortadan kaldırılmasıdır, bunu da sürgünle değil, giyotinle çözerler. Marie Antoinette’in 8 yaşındaki oğlu hapishaneye gönderilir, iki yıl içinde ölür. Kızı hastalıktan ölür, eşi XVI. Louis zaten giyotinle idam edilmiştir, geriye bir tek kendisi kalır, ona da biçilen yine giyotinle idamdır. Fransız Devrimi sırasında toplamda kaç kişinin giyotine gönderildiği ya da bir şekilde canından olduğu tam olarak bilinmemektedir. İlk kalkışmayı gerçekleştirip ülkeyi teröre teslim edenler de, başta Robespierre olmak üzere, gelen ikinci dalgada giyotinle idam edilir, buna da “devrim çocuklarını yemesi” denir. Fransız Devrimi ders kitaplarında gösterildiği ya da resimlerde betimlendiği gibi “yoksul ama temiz halk” ayaklanması değildir, özünde layıkıyla vahşidir.

Waldorf Astora’nın öyküsü abideyle taçlanır

Resim: İmparatorluk Abidesi’nin (Imperial State Building) yükselişi
Resim: İmparatorluk Abidesi’nin (Imperial State Building) yükselişi

Fransız Devrimi monarşiler ve halk arasında kuşkusuz ciddi bir kırılma yaratır, mevcut monarşilerin halk üzerindeki etkilerinin zayıflamasına yol açar, İngiltere ve Kuzey’deki monarşiler korunur, ama etki Akdeniz coğrafyasına yaklaştıkça derinleşir (bunun bir iklim etkisi olduğu bile söylenebilir). Ne var ki devrim beraberinde başka bir dinamiği doğurur, para ve mülk sahibi asil sınıf (“noble” olarak adlandırılır) huzursuzdur, Amerika’ya göç başlar. “Noble” soydan asaleti ifade eder, parayla ilişkisi sınırlıdır, kelime karşılığı kısmen bilgeliktir. Bunlar hem varlıklı hem de eğitimli sınıftır, Amerika’nın bugünkü anlamda kurulmasına önayak olur.

Mesela hikayenin bir versiyonu Waldorf Astoria’da yaşanır. William Waldorf Astor New York’ta dünyanın en lüks otelini 5. Cadde üzerinde 1893’te açar. İş tahmin edilenin aksine çok karlı ve başarılıdır. Otelin ihtişamı çoğu Avrupa’dan getirilen dekorasyon malzemesiyle pekişir, Marie Antoinett Resepsiyon Odası, XIV. Louis yatak odası, IV. Henry Resim Odası vb. otelin bazı bölümlerinin adıdır. Bu bana göre öykünmeyi değil, “noble” sınıfının sadakatini yansıtır. Otel varlığını 1920’lere dek kurulduğu yerde sürdürür, ancak New York sosyetesi şehrin kuzeyine yer değiştirmiştir. Otel de sökülür, Central Park’a komşu bugünkü konumunda bu kez 47 katlı olarak yeniden yapılır. İlk bulunduğu alana yapılan ise bütün zamanların “estetik anlamda” en yüksek yapısıdır; Imperial State Building, yani Türkçe karşılığı “İmparatorluk Abidesi Binası”dır.

Krallık Fransa’da devrilmiş olsa bile, “noble” sınıfına göre imparatorluk aslında çökmemiş, sadece yeni adresine taşınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir