“Evde kal” günlerinin bir sonucu olarak Youtube ilgimin katlanarak arttığını söylemem yanlış olmayacaktır. İnsan sıkıldığında, dış dünyada yapabileceği bir şey de yoksa, en iyi olasılığın sinema ya da film izlemek olduğunu bu sırada keşfettim. Evdeki DVD sistemi elimdeki videolarla kısıtlı, ben de videolara dadandım. İzlediğim videoların büyük bölümü “ekskavatör” (inşaat makinesi) setretmek tutkusundan çok farklı değil; turbo motorlar, devasa makineler, çok detaylı çalışabilen çelik yontma ve biçimlendirme makineleri… Böylelikle günümüzün internet ve mobil erişim olanaklarının aslında tahmin ettiğimden de ileride olduğuna bir kez daha şahit oldum. Bu çeşitliliğin, daha önce verdiğim başka örneklere benzer şekilde, bilimde bir zıplama ile sonuçlanacağını varsaymak olasıdır.
Ancak daha sonra tahminimde fazla iyimser olduğumu da anladım. Olay şu şekilde gelişiyor: Bir konuyla ilgilenip onu araştırmak için Google taraması yaptığınızda sistem sizin ilgilendiğiniz konuyu algılıyor. Arama için girdiğiniz anahtar kelimeler sadece tek tek değil, arama öbekleri halinde de hafızada tutuluyor, yani siz Google’ı açtığınızda son aradıklarınız görünse bile, önceki ve artık listeden çıkmış olduğunu var saydıklarınız da hatırlama kapasitesi içinde kalıyor. Benzer durum Youtube için benzer, bir kere arama yaptığınızda sistem algılıyor ve hatırlıyor, “arama geçmişi” denen kavram öncekilerden çok fazla gelişmiş.
İşin sıkıcı ve kısıtlayıcı olan kısmı
Ancak işin sıkıcı olan kısmı bundan sonra ortaya çıkıyor. Aranılan bütün kelimelere ilişkin seçenekler, olasılıkla yapay zekanın bir getirisi olarak alakasız diğer internet sitelerinde de karşınıza çıkmaya başlıyor. Örneğin diyelim ki siz kalp gelişimi ile ilgili video aradınız, bu arama artık Instagram tarafından da biliniyor ve o sistemin rastgele olduğunu sandığınız önerilerinin dikkat çekici bir bölümü aradıklarınızla ilişkili hale geliyor. Hatta Google aradıklarınızla ilgili makaleler bulup göndermeye başlıyor. Galata tarihinin Emek Sineması tarihine ilişkin bir makale ile karşılık bulması rastlantısal değil.
Bu durum ister istemez reklamlara yansıyor. Geçen senelerde bir heves Amerikan kanser kongresine (ASCO) bildiği yollamaya çalıştım, sonraki bir yıl boyunca internetten okuduğum gazete sayfalarının reklamları ASCO’ya dönüştü. Sistem her ne kadar benim kongre sekretaryası ile mesajlaşıp reddedildiğimi anlamasa da (belki de anladı), reklamlar çıkmaya devam ediyor.
Hazır bilgi yeni düşünceyi kısıtlar
Peki bunların ne sakıncası olabilir? Aslında bir sakıncası olduğunu söylemek mümkün değil, “algoritma kullanıcının ilgisini tanır, buna ilişkin diğer seçenekleri sunar”. Etek alan birinin bambaşka sitelerden giyim ürününe maruz kalacağını tahmin etmek zor olmasa da, internet üzerinden alışveriş yapmayan birisi için bir şey ifade etmez. Ancak bütün seçeneklerin “biz sizin için düşünüp bunları bulduk” yaklaşımıyla karşılık bulması, kısıtlı olan zaman ve beynin yaratıcı özelliği için tuzak oluşturuyor. İşte bu durumda internet ve sunduğu olağanüstü olanaklar köreltici özellik kazanıyor; “fare ancak kendinin geçebileceği bir deliğe merak salmışken, kuyruğuna bir de kabak takılıyor.”
Bilginin hazır olarak sunulması başlangıç aşamasında bir nimettir, videolar size kafanızda canlandıramadığınız bir gelişim ya da üretim sürecini görsel biçimde doğrudan verir. Böylelikle okuyunca anlaması zor olan kavram çok kolay biçimlenir, ne var ki sonrası yine size ait olmalıdır. Yani beyin çalışıp, video aktarımlarının ötesine geçen hayali üretmelidir ki fazladan mesafe alabilsin.
“Biz sizin için seçtik” yaklaşımı teknoloji sayesinde mümkün olsa bile, yeni kavram üretilmesi açısından son derece sıkıcı ve sınırlayıcı.