Akademik gücün nasıl olup da derneklere aktarıldığını anlatan geçen haftaki yazıdan devam edersek, zırh oluşturma saplantısının bir sonraki aşaması derneği kullanarak ekonomik imtiyaz elde etmektir. Bir dernekte para yoksa genellikle sorun yoktur, parası olmayan dernekler ihtilaf ortaya çıkması halinde bölünerek çoğalırlar. Bu durum siyasi yapılanmada parti sayısının artması olarak ortaya çıkar. Öncekiyle anlaşamayanlar kendi küçük partilerini kurar, sistemin içeriden müdahale ile değiştirilemeyeceği çoktan bilinmektedir.
Ne var ki para olması durumunda dinamik değişir. Burada sözü edilen para üyelerden aidat olarak toplanan para değildir, çoğu dernek aidat toplayamaz ya da topladığı aidatlar önemli bir meblağ oluşturmayacak kadar azdır. Dernekler zaten para kazanacak yapılanmalar değildir, en fazla iktisadi işletme kurabilirler, satacak eşantiyon bir şeyleri olsa bile bunlar önemli bir rakam tutmaz. Buna karşılık bazı tıbbi dernekler için daha kazançlı bir yol vardır, işte buna kongre adını veriyoruz. Denekler bilimsel kongre düzenleyebilir, yeter ki kongreye sponsor bulabilsin. Tıbbi derneklerde sponsorluk ilaç endüstrisinden gelir.
Reçete gücü olan kendi kongresini yapar
Peki bu nasıl olur? Doktorlar reçete yazma yetkisine sahiptir, ancak ilaç satışından (birkaç istisna ülke hariç) doğrudan pay alamazlar. Ne var ki araya dernek girdiğinde “hocanın delinmez zırhı” işe yarar. İlacın müşterisi (satın alanı) devlettir, ama yazma yetkisi doktorda bulunduğundan firmalar reçete gücü olan doktorlar ya da dernekler ile dolaylı bir işlem gerçekleştirir. Bir kongrenin sergi alanı bedeli büyük bir ilaç firması için çok fazla önem taşımaz, hele de bir kutu ilacın (aylık) binlerce lira olduğu koşullarda rakam çok daha önemsiz hale gelir. Bunlar genellikle anahtar teslimi kongrelerdir. Bir kongre şirketi dernekle ilişkiye geçer, ona ilaç firmalarıyla olan bağlantıyı kendilerinin kuracağı garantisi verir. İşin gerçekleşmesi aşamasında gecesi bir lira olan oda üç lira olarak gösterilir. Bilançoda ortaya çıkan bu dolaylı kar da kongre firması ve dernek arasında paylaşılır.
Bütün bu ilişkiler yumağı yine de sorun değildir, ama her bir kongreden yüzbinlerce dolar para gelmeye başladığında dernekler kuruluş amaçlarının dışına çıkar. Bir kere o kongrenin gerçek bedeli o olmasa da rakam o kadar yükselir ki bir doktorun buna kişisel olanaklarıyla katılması mümkün olmaktan çıkar. Geçen sene Antalya’da düzenlenen dört günlük kongrenin katılım rakamının 15.000 lira olması örneğinden gidersek, bugün bile maaşın neredeyse iki katı olan bu rakamı cebinden verebilecek doktor yoktur. Beri yandan kongreler hesapta özellikle eğitim amacıyla genç asistanların katılımını ister, ama genç asistanlar da sponsor bulamaz; ya yalakalığa daha küçük yaştan başlayacaklardır ya da kongreye gidemeyeceklerdir. Kongrenin karlı olabilmesi için beş yıldızlı bir otelde düzenlenmesi esas ilkedir, dolayısıyla rakamlar katlamalı olarak artar.
Disiplinlerin birbirinden kopması
Ülkemizde özellikle tıp alanındaki derneklerin reçete gücü olanlarının neredeyse para basıyor olmaları şaşırtıcı değildir. Reçete gücü olmayan patoloji, fizyoloji ya da biyofizik gibi alanlarda çalışanlar kendi mütevazı kongrelerini cepten düzenlemeye devam ederken, pahalı klinik kongrelerinin dışında kalırlar, çünkü sponsorları yoktur. Kongre çetrefilinin ikinci aşaması da budur, birlikte çalışması gereken disiplinler birbirinden kopmaya başlar.
Hastalar doktorlarının neden bu kadar çok kongreye gitmek zorunda olduklarını algılayamaz, aslında olağanüstü gelişmeler yoktur. Ne var ki her kongre dernek için yeni gelir demektir. Firmaları zora sokacak olan tek şey aynı alanda güçlü olan diğer zırhlıların da kendi kongrelerini yapmak istemeleri olacaktır. Bu aşamada Anadolu Kaplanları, Ege Esintileri, ya da Karadeniz Dalgaları gibi başka başka kongrelerin ortaya çıkması da bölünmenin bir diğer biçimidir.