Deneme ve deneyi birbirinden ayıran özellik

Bilimle yeterince yakından uğraşmayanlar için deney aslında pek bir şey ifade etmez. Konunun tamamen dışında olanlar genellikle akıbetinde ortaya çıkan durumun görselliğiyle ilgilenirler. Örneğin suyun içine kuru buz atılması buhar gibi görünen, ama havaya yükselme özelliği taşımayan bir sis efekti yaratır. Bizim daha çok Yeşilçam’dan aklımızda kalan “büyücünün kazanını kaynatması” bile bu görsel algının bir betimlemesidir. Suyun sıcak olması durumunda ise etki artar, kaptan şelale gibi dışarı taşıp yere süzülen bir görünüm elde edilir. Oysa taşan şey aslında buhar değildir, soğuğun etkisiyle ortaya çıkan yoğuşmadır, görsel açıdan bu nedenle “mistik” (sisli) durumun tam karşılığını verir. Dondurmanın erişmemesini sağlayan kuru buzun suya atılıp “fokurdatılması” sonraki lezzet şöleninin başlangıç aşamasıdır. Oysa buz suda gerçekten fokurdar, zira karbondioksit doğrudan kaynamaktadır.

Deney düşüncenin sınanması amacıyla yapılır

Bilim camiasının çoğunluğu için ise mevcut imkanlardan faydalanarak yapılan her türlü girişim bir deney olarak kabullenilir. Oysa sonucun ne çıkacağını bilmeden başlatılan eylemler deney niteliğinden çok deneme özelliği gösterir. Öncesinde birisi bir şey denemiş ve bir sonuç elde etmiştir. Sonraki gelenler elde edilen sonucu bilirler, sisteme girdi oluşturan değişkenleri çeşitlendirerek türev denemeler oluştururlar. Yine de bu tür girişimler tarihte hatırı sayılır sayıda buluşla sonuçlanmıştır. Örneğin yapay mor rengin bulunması böyle bir denemenin sonucudur, keşfedene önemli bir avantaj sağlamasının ötesinde, morun kullanımını yaygınlaştırmış, hatta Erguvan Yıllar olarak adlandırılan bir tarihsel kesitin yaşanmasına yol açmıştır.

Bilime daha fazla hakim olanlar içinse durum değişir, ortada artık denmeme değil gerçekten deney vardır. Zira deneme aslında yine “bakalım ne olacak” merakıyla başlasa da düşüncenin sınanması için araç olacaksa deney aşamasına erişir. Deneyi denemeden ayıran özellik de birinin sadece merak, diğerinin ise düşüncenin sınanması amacıyla yapılıyor olmasıdır: “Sonuç kısmen de olsa öngörülebilmektedir, beklendiği gibi çıkarsa düşüncenin doğruluğunu kanıtlamış olur.” Beklenmedik sonuçlar elbette yine olasıdır, ama bu kez neden beklenen sonucun elde edilmediği tartışmasının kapısını aralar.

Deney sistemi kurmanın zorlukları

Buna karşılık gerçek deney sistemi kurmak sanıldığı kadar kolay değildir. Araştırılmak istenen daha önce yapılmamış olduğundan genellikle özel düzenek gerektirir, bu da düzeneği hazırlayabilecek yeterlilikte bir teknik ekibi zorunlu kılar. Daha önce araştırılmış olanlar ortalama koşullarda gerçekleştiğinden, ortalama koşulun, daha doğrusu bize lise yıllarında “normal koşullar altında” olarak belletilen durumun dışına çıkılması zorunludur. Bunun hücre kültürü örneğini daha önce vermiştik, tekrarlayalım.

Hücreleri dokudan izole edip dışarıda çoğaltmak mümkündür. Buna karşılık hücreler dokuda kan basıncı altında yaşarlar, yani ortam basıncının hava basıncı olması sistemin aşılması gerekli ama bir o kadar da zor aşamasıdır. Bu özellik kültürün basınç altında olmasını gerektirir. Basınçlı kaplar yapılması kolay değildir, yapılsa da ölçüm için eninde sonunda basınç değiştirilecek ve sonuç da ister istemez etkilenecektir. Araştırma imkanları yüksek kurumlar, uygulama kolay olmadığından ortam şartlarını karşılayan koşulları tercih ederler. Bunun en akıllı, ama kolay olmayan çözümü deniz dibinde bir araştırma istasyonu kurmaktır. Sistemi deniz seviyesinde oluşturmaya çalıştığınızda ise çalışılan alanın bütününün basıncı yükseltecek biçimde düzenlenmesi gerekir, bu da teknik olarak su altı araştırma istasyonu kurmaktan daha kolay olmayacaktır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir