New York Memorial Sloan Kettering (MKS) Hastanesi konusundaki bu yazı dizisi kuruluşun günümüzdeki durumunu, kendi web sitelerinden algıladıklarımız çerçevesinde değerlendirerek sonlanacak. Önce New York deneyiminin kazandırdıklarını aktaralım, bunların bir kısmını algılamam ve analiz etmem yirmi yılımı aldı.
Şehrin bende yarattığı olağanüstü coşku sadece on beş gün sürdü, sonrası gün saymaktı, ama dil yetersizliğimin etkisini de reddetmem. O zamanlar İstanbul’da olmayan metro ulaşımının mantığını çözünce insan kendini fare gibi hissediyor, daldığınız delikten şehrin bir diğer ucuna çıkabiliyor olma keyfini bugün İstanbul metrosunda da tadıyorum (kullandığım haritayı dönünce çerçeveletip duvara astım). New York dinamik bir şehir, çoğu şehir akşam yedi gibi uykuya çekilirken oranın bütün gün uyanık kalması da İstanbul’dan farklı değil. Ne var ki düzen hakim, özellikle bir Wall Street sabahını görmek için gittiğimde, şahit olduğum omletli sandviç kuyruğu gibi “sırasını bekleme adabı” burada hiç yaşanmadı.
Ama uyum sağlamaya gelince, düzen ve zeka esnekliği arasındaki tezat ilişkiyi de kavradım. Hastanedeki ilk sabah, hiç görmemiş biri olarak ben de diğer meslektaşların yaptığı gibi açma (bagel) arası krem peynir ve kahve aldım. Görmemiş olmanın getirisi, ortadan ikiye açılmış açmanın bir tarafına bir peynir, diğer tarafına başka peynir sürdüm. Kasadaki deneyimli eleman “bunun nasıl hesaplayacağını bilmediğini” söyledi. Kast ettiğim düzen dışılık durumu tam da bu, 31 dolarlık alışverişe “bozuğunu almayayım” diye 51 dolar verirseniz, satıcı Orta Doğulu değilse ne yapacağını bilemiyor. New York bile olsa, Amerika sıra dışı bir durumun ortaya çıkması halinde “tanımsızlık” nedeniyle kilitleniyor.
Hastanenin kansere günümüzdeki yaklaşımı
Hastanenin genel işleyişinde günümüzde de bir fark olmadığı açık, dünyada tedaviye sunulan yeni kanser ilaçlarının yarısından çoğu MKS’de yürütülen klinik çalışmalarla uygulamaya giriyor. İkinci yazıda anlattığım endüstriyel bakış biçimi sarsılmadan devam ediyor, hastanenin hisselerinin kimlerde olduğuna baktığınızda o nedenle şaşırmıyorsunuz.
Radyasyon tedavisinde o günlerde geliştirilmekte olan planlama yazılımları bugün ticari uygulamada, radyoterapi makineleri kesinlikle son donanım, tedavi maliyetlerinin de arttığını varsaymak doğru olacaktır. Ancak özellikle radyoterapi alanında geleceğe yönelik vizyonları maalesef yerinde sayıyor. Radyasyon onkolojisi de suyun akış yönü olan genetik incelemeler tarafına yönelmiş durumda. İnternet sayfalarından çoğu elle tutulur bir avantaj sağlamayan genetik analizleri “yenilik” olarak aktarıyor, bu durum üzücü.
Yaşasın 51 dolar!
Ne var ki bilimsel toplantıya sabah yedide ve dünden okunmuş olarak başlayan sistem elbette hakimiyetini sürdürüyor. O günden bugüne MSK pek çok değerlendirme sistemini bilimsel camiaya kendi markası olarak kabullendirdi. Çalışan birilerinin yarattığı akış yönü, ister istemez dümen suyunu da yaratıyor, dışına çıkamamak şaşırtıcı değil.
Oysa bundan çok daha fazlası var. Bir daha gitmek olasılığı doğarsa bu kez “ben onlara ne öğretebilirim” sorusuna cevap arayacağız. Eğer burada anlatılamayan bakış açısı orada kabul görürse onlar da ilk defa düzenin dışına çıkmanın coşkusunu yaşayacaklar demektir; o halde yaşasın 51 dolar!