ABD ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi hedefiyle her yıl düzenlenen ATC (The Amerikan-Turkish Council) Konferansları’nın 35’incisi, 30 Ekim – 1 Kasım 2016 tarihleri arasında Washington’da gerçekleştirildi. Etkinliğin ikinci gününde “Türkiye’nin Gıda Endüstrisi’ndeki Trendler ve Fırsatlar” başlıklı bir açık oturum düzenlendi. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkan Vekili ve Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Yönetim Kurulu Başkanı Rint Akyüz, moderatörlüğünü üstlendiği oturumun açılışında bilgi vererek sağlıklı beslenmeyi “dengeli ve yeterli beslenme” olarak tanımladı. Akyüz şeker konusunda çok fazla bilgi karışıklığı olduğunu ve bunun düzeltilmesi gerektiğini vurguladı.
Bu oturum geçen hafta dile getirdiğimiz tarımla ilişkili ikinci oturumdan daha başarılı organize edilmişti. Oturumda konuşmacı olarak yer alan bütün “şeker” temsilcileri (pancar, kamış ve nişasta bazlı) ortak bir ses vererek, artan obezite oranlarının tek sorumlusu olarak şekerin gösterilmesini ve şekere yönelik kampanyaları eleştirdiler. Biz de onların görüşlerine katkıda bulunarak, sorunun sadece şekere atfedilmesinin hatalı olduğunu, son yirmi yıl içinde gıdada özellikle raf ömrünü uzatmaya yönelik çok fazla değişiklik yapıldığını, bunun da “enerjinin kullanımı” (yakılması) sorunu doğurduğunu ifade ettik. Nitekim ABD’nin verilerine göre de son on beş yıllık dönemde şeker tüketiminin azalmasına rağmen obezite oranları artmakta. Dolayısıyla obezite sorununu yağ ya da şeker tek bir bileşene bağlamak hatalı görünüyor.
Ancak sık sık vurguladığımız üzere ABD iyi veri tutup, istatistik yapsa da analiz yeteneğini kaybetmiş bir ülke, daha doğrusu analizi doğru yapamazsanız veri olması bir işe yaramıyor. Nitekim FDA bu kez de (eskiden nasıl “yağlardan alınan kalori” diye vurguladıysa) “şekerden alınan kalori” biçiminde yeni bir etiketleme öneriyor. Amerikalılara bunun da zaman kaybettirmekten başka bir işe yaramayacağını, hatalı çıkarımlarının yirmi yıl sonra yeni etiketlemeden başka bir şeyle sonuçlanmayacağını vurguladık.
Talep var, üretim kapasitemiz var ama kota da var!
Rint Akyüz’ün de belirttiği gibi, Avrupa Birliği (becerebilirse) 2017 senesinde şeker üretiminde kotaları kaldıracak ve olasılıkla dünya piyasalarında daha ciddi rekabet yaşanacak. Buna karşılık bizde üretimde kota uygulaması var. Mısırdan elde edilebilecek şeker öngörülebilir durumda, ancak pancar rekoltesi dalgalanmalar gösterebiliyor. Bütün bunların üzerine kota da eklendiğinde bazı seneler kapasite olmasına rağmen açık ortaya çıkıyor ve ister istemez ithalatla sonuçlanıyor. İşte o noktada şeker üreticilerinin aynen ABD’de olduğu üzere bir araya gelmeleri gerekiyor. Zira şeker bir tarafa, Türkiye genel anlamda sahip olduğu tarım kapasitesinin çok altında çalışıyor.
Tarım Bakanlığıyla görüşmemiz
Nitekim bu konuyu iki gün önce Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve kontrol Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Selçuk’la da konuşma şansımız oldu, kendilerine müteşekkiriz. Zira yıllardır gıda konusunda naçizane bildiklerimizi söylememize karşılık bu davet ilk kez gerçekleşti. Nitekim Bakanlık da “kendini doğru ifade edememe” sıkıntısı yaşadıklarını belirtti. Muharrem Selçuk özellikle GDO konusunda çok duyarlı olduklarının bilinmesini istedi. Biz de küçük üreticiyi ve vatandaşı korumaya yönelik başlatacakları bütün projelerde elimizden geleni yapacağımızı açık bir dille ifade ettik.
Ama beri yandan Bakanlığın ATC ya da Slow Food gibi toplantılara bizatihi katılması gerektiğini de vurguladık ki, tarım kapasitemize bereket, toplantıya da yeni bir ruh ve hareket gelsin.