Anatominin esaslarına dair dikkatlerden kaçmış bir diğer unsur ise dokuların bileşimine dairdir. Tıp canlıların gözle görülür yapısal özelliklerine “anatomi” adını verir. Yani erişkin bir canlıyı alıp, dokularının özelliklerine bakarsanız, bir önceki yazımızda dile getirdiğimiz “tanımsal” bir sonuca ulaşırsınız. Makroskopik (gözle görünür) anatomi de bu tanımlamayı dikkate alır: “Karnın sağ tarafında karaciğer vardır, karaciğer yukarıdan diyaframa, arkadan böbreğe, aşağıdan safra kesesine, kalın bağırsağa komşudur vb” bir tanımlama getirir. Oysa insan vücudunun organları da dahil olmak üzere en az iki bileşeni vardır, organın işlevini gören dokusuna parankim, bunu sarıp destekleyen dokuya da mezankim adı verilir. İşte bütün karışıklık da bu aşamada ortaya çıkar, çünkü vücudun bütün hücreleri tek bir hücreden çoğalarak gelmiştir. Yani aslında sadece parankim ya da sadece mezankim gibi bir dokudan bahsedilemez. O halde ortaya çıkan soru açıktır, sadece bir hücre ve hemen ertesinde hücreler yumağından (morula) “hangi dokunun neye dönüşeceği nasıl saptanmaktadır?”
Neyin neye dönüşeceği kavramı ciddi bir sorundur. Var oluşu yaratılışla açıklayanlar için bu tartışma yersizdir, ama evrimle açıklayanlar için de karşılığı yok gibidir. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarında DNA’nın genler aracılığıyla etkili olduğu biçiminde ortaya çıkan yaklaşım, genetik biliminin güçlenmesini sağlamış, evrime inananları da hayli sevindirip umutlandırmıştır. Genler her şeyi kontrol ediyorlarsa, elbette vücudun gelişimini de neden kontrol etmesinler? İnsan Genom Projesi ve beraberinde neredeyse bütün canlıların genom projelerinin tamamlanmasına karşılık, bugün için bu sorunun yanıtı hala verilebilmiş değildir. Görülen şudur, genler bir şekilde dokuların yapımını değiştirmektedir, ama bu “göz geni, kulak geni” gibi basitleştirilmiş bir şekilde oluşmamaktadır. Genlerin kontrolü daha çok bir desenin oluşumunu gerçekleştirecek biçimdedir. Siz bu genlerden birini etkisizleştirirseniz, ya canlı gelişim evresinin erken zamanlarından birinde ölmekte ya da yaşasa bile bütün vücudu etkileyecek değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Mesela hem el-kol hem de böbrek anomalileri birlikte görünmektedir. Dolayısıyla genom içerisinde “el geni, kol geni” gibi bir kavram yoktur, ama “home-box” gibi gen gruplarının işbirliği vardır. O halde sorun yine aynı noktada durmaktadır, bunların işbirliğini kontrol eden ahenk nasıl ortaya çıkmaktadır.
Vücut baştan kuyruk yönünde gelişir
Vücut oluşmaya başladığında ön-arka ve baş-kuyruk şeklinde iki eksen tanımlanır. İlk embriyonun oluşması ve gelişmesi baş-kuyruk yönünde gerçekleşir. Bu aşamada belli zaman dilimleri içerisinde çalışan genler, ileride omurlara dönüşecek olan tespih tanelerini (somitler) art arda dizerler, buna somitogenez adı verilmektedir. Somitler canlının sırt kısmından, yani kabuktan (ektodermden) gelişirler. Canlının iç kısmı ise sindirim, solunum ve böbrek-üreme sistemlerini oluşturacak şekilde gelişmeye başlar. Tam bu sırada, arada kalan bölge değişikliğe uğrayarak ara dokuyu meydana getirir. Bu ara doku diğer iki yaprağın arasına kayarak, onların ilerde dönüşecekleri organın taslağını oluşturur. Gelişime bu şekilde bakıldığında, “neyin neye dönüşeceğinin nasıl belirlendiği” sorusu karışıklık göstermeye başlar. Zira sonraki yapılan çalışmalar, teknik olarak ara dokunun bir başka dokuyu oluşturma becerisinin olduğunu göstermektedir (kök hücre denilen kavram budur). Ancak bu son derece karmaşık işlemi, yani doku, mekan ve zaman değişkenlerini tanımlayacak kadar gen varmış gibi görünmemektedir. İnsan genomunda bile yaklaşık 25 bin gen mevcuttur, bunların her biri teorik olarak bir proteini kodlar, ama gelişimin detayı proteinin kodlanmasıyla karşılanmamaktadır.
Organın neye dönüşeceğini destek dokusu belirler
Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu mantığı açıklamaya yönelik yapılmış çok sayıda araştırma vardır. Bir doku taslağı, bulunduğu yerden alınıp başka yere konulduğunda çıkış noktasındakini oluşturabildiği gibi (mesela sırtta kol geliştirmek), o bölgenin yapması gerekene de dönüşebilmektedir. Bu aşama vücudun dokularının arasında makroskopik anatominin çizebildiği net sınırları ortadan kaldırır. Ortadaki organ kendi işlevini belirleyen hücreler (parankim) tarafından değil, aslında ona destek olan (mezankim) tarafından şekillendirilmektedir. Yani organın işlevi kadar ve hatta daha çok onu şekillendiren destek dokusu da söz sahibidir. Destek dokusu bizim anladığımız inşaat mantığının ötesindedir. Yani kat atmak için sütun ve kiriş gerekir, araya da odaları koyarız mantığı burada işlememektedir. Bir kat oluşturulduğunda tavandan yukarı yeni uzantılar çıkarak, aradaki duvarları da gereksinime göre daha sütunlar çıkarken örmekte, iş bittiğinde banyosu, mutfağı belli olmakta, fayans ve evyenin döşenmesi ise çok daha ileride, ancak ergenlikle birlikte gerçekleşmektedir.