Geçen haftalarda aşı geliştirme aşamalarından söz ettik, geliştirilen başlıca üç aşı ilk iki faz için ciddi sorun bildirmedi. Ancak faz 3 denen aşama eksik, bu faz bir yanda hazırlanan aşının insanlarda hastalığı engelleme açısından başarısını ortaya koyarken, diğer yanda uzun sürede ortaya çıkabilecek riskleri de kısmen ortaya koyuyor. “Uzun süreli güvenlilik” dediğimizde işin içine şu an en darda olduğumuz bileşen giriyor, yani zaman. Yeterli zaman birikmediği sürece bu durum hep bilinmezlik taşıyacaktır. Klasik inaktif aşı bile “tutması” için uyarıyı pekiştiren bir takım bileşiklerle birlikte vücuda veriliyor, bunlara adjuvan adını veriyoruz. Adjuvanlar aşıya ticari anlamdaki katma değerini veren bileşikler, ama metal tuzları kullanmak bir yere kadar zorunluluktur. Adjuvanların aşırı güçlendirilmesi bıçağın iki yanının da bilenmesi gibidir; aşının etkili olması onlara bağlıdır, ama içine kattığınız bileşikler ya da aşının hammaddesi vücutta akla hiç gelmeyen moleküllere karşı bir reaksiyonu da tetikleyebilir.
Antijene bağlı yanıt güçlenmesi
Bu tablo aşılama sonrası nispeten kısa sürede ortaya çıkabilecek bir risk olarak tanımlanmakta, mevcut aşılar için geçerliliği elbette bilinmiyor. Virüsün vücutta doğrudan değil, sitokin fırtınası olarak adlandırılan, vücudun kendine karşı oluşturduğu reaksiyon nedeniyle hasar verdiğini biliyoruz. Bir kişi eğer virüsle önceden karşılaşmışsa bu durumda hafif de olsa bir bağışıklık geriye kalıyor. Bu yanıtın tamamen sönümlenmeden inaktif aşıyla da olsa uyarılması durumunda bu kez şiddetli bir reaksiyon ortaya çıkıyor. Antijene bağlı şiddetlenme sadece inanlarda görülen bir durum değil, esas hayvanlarda sorun olan virüslerde gözlenmiş, oradan biliniyor. Evde evcil hayvan, kedi köpek besleyenlerin Covid’e karşı aşırı hijyeniklere göre daha dayanıklı oldukları gözlemi bu nedenle de geçerli, çünkü olasılıkla akraba virüslerle sürekli kısmi bağışıklık ediniliyor. O nedenle hastalığı geçirdiğinden emin olmayanların antikor durumunu ölçtürmeden aşılanmaları çok mantıklı değil. Şu an artık antikor bakılması yaygınlaştı, aşı olmak isteyenler önce antikor baktırırlarsa daha güvenli olacaktır.
Esas korkulan çapraz reaksiyonlar
Ama bir diğer olasılık var, bu daha sorunlu, üreme çağındaki gençlerde temkinli olunmasını vurgulamamızın nedeni bu. Bu virüsler yağ bazlı kılıf taşıyan bir sınıfı oluşturuyor, bunların hücrelere girmek için kullandıkları proteinler de bu kılıf üzerinde yer alıyor; “spike” olarak adlandırılan bu çıkıntılar virüsün hücrelere bağlanmasını sağlıyor. Ama işin kaygı verici yanı bunlara benzer moleküllerin vücutta doğal olarak da bulunabilmeleri. Sadece akciğerler ya da bağırsaklarda değil, testislerde ve bebek gelişirken oluşan plasentada da kısmen varlar. Bu durumda ister istemez sizin virüsü nötralize etmesi için uyardığınız bağışık yanıtın kendi sisteminizin benzer yapılarını hedeflemesi olasılığını reddedemiyorsunuz. Kesin bir beklenti mi, elbette değil, hiç sorun yaratmayabilir, ama elimizde veri yok. Zamanla aşının gücünün tükenmesi, yani vücudun virüse dair yapıları unutması da bir olasılık, önceki salgın deneyimlerinden kalan bilgi bağışıklığın 6-8 ay sürdüğünü göstermiş, aşılamanın çok daha kalıcı olacağını zaten kimse iddia edemiyor.