Geçen hafta söz ettiğimiz gibi, bir alana geçerli yeni teknolojiler girerse eski yöntemlerin terk edilmesi kaçınılmazdır. Örneğin eskiden anne karnındaki çocuğun kalp atışlarını dinlemek için uzun, huni biçiminde bir gereç (Pinard stetoskopu) kullanılırdı, ancak bebek dopplerinin ortaya çıkmasıyla birlikte bu gereç müzelerdeki yerini aldı. Çok yakın zamana kadar bir uçak servis arabası boyutundaki kalp görüntüleme cihazları (EKO) şimdi artık bir tablet bilgisayar boyutuna indi. Dinleme aleti stetoskop eskisi kadar merkezi durumda değil, önemini kısmen yitirdi. Teknolojinin, hele hele yapay zekanın güçlendirdiği tetkik imkanları doktorun kişisel becerisini çoktan dışladı. Yakın zamanda tarama amaçlı mamografide yapay zeka kullanımı gerçek radyologları yendi, hatta bildiğimiz bir araştırma tezinin sonuçları da yapay zeka verilerinin doğruluğu nedeniyle değiştirilmek zorunda kaldı.
Her tetkik ayrı bir yöntemdir
Anlattığımız örnekler tıbbın kendi içinde kaçınılmaz biçimde dönüşmekte olduğunu gösterse de, her yeni tetkik her zaman daha geçerli sonuçlar vermez. Özellikle görüntüleme yöntemlerinden kullanılan teknikler birbirinden tamamen farklı olduğundan saptadığı bulgular değişkenlik gösterir. Basit örnekle açıklamaya çalışalım, bir kadının eline memesinde bir kitle gelsin, ultrason bunu ve varsa “ele gelebilecek” diğer derinde olanları ses dalgaları kullanarak sonar mantığıyla tespit eder. Ama aynı meme mamografiyle değerlendirildiğinde bu kez ele gelemeyen başkaları da ortaya çıkar. Aynı memeyi bir de MR ile incelerseniz, ele gelen bir kitlenin yerine beş ayrı odak daha saptarsınız. İş memedeki ele gelen kitlenin ne olduğunun anlaşılması olduğunda bu kez patolojik inceleme yapılır, ama hepsine birden de yapamazsınız. O halde değişik görüntüleme teknikleri “saptamak” konusunda başarılı olsalar da “gerçek durumu” ortaya koymak açısından tabloyu netleştirmek yerine bulanıklaştıracaklardır. “Gereksiz kurcalatmayın” dememizin nedeni de budur.
Hatalar zincirine bir örnek
Şimdi gelin bir de işin doktor boyutuna bakalım. Tetkik aslında hastanın şikayetlerine binaen, doktorun aklındaki olası tanıyı destekleyecek bulguları saptamak amacıyla istenir. Örneğin memede ele gelen kitle ile yetinelim; siz bu hastaya “bir de karnınıza bakalım” dediğinizde aynı teknolojik çeşitlilik ve erişim kolaylığı nedeniyle safra kesesinde taş ya da çamur, böbrek üzerinden kist, böbreküstü bezinde de aslında bir şey olmayan adenom saptama olasılığı hep vardır. Ama yaklaşım memede ele gelen kitleyi kanser olarak algılarsa, böbreküstündeki adenom, yani zararsız oluşum birden meme kanserinin olası metastazına dönüşür. Bu durumda Evre 1 olarak kabul edilen hasta da birden Evre 4’e yükseltilir. Böbreküstü bezinden örnek almak zordur, bu başka tetkiklerin kapısını açtığında bambaşka bulgular tabloya eklenir. Şimdi seyri sıralayalım:
- İyi bir doktor bu bulguların gerçekten doğru olup olmadığını ayırt eder; oysa deneyimi yeterli değilse hasta dördüncü evrede, yani umutsuz olarak tedaviye başlar.
- Bu üstelik uzun bir tedavi yaklaşımıdır, bu kez hasta tedaviden zarar görmeye başlar, çünkü tedavinin kendisi hastayı kötüleştirmektedir.
- Oysa hastanın kötüleşmesi genellikle meme kanserine bağlanır; bu durumda tedavi şeması değiştirilir, ama asla sonlandırılmaz.
- Hasta iyice kötülerse işin içine bir şekilde başka komplikasyonlar, dolayısıyla bambaşka ilaçlar girer.
- Son aşama hastanın yoğun bakıma gönderilmesidir, çünkü artık sistem çökmüştür.
O halde toplayalım; evet teknoloji kötü bir şey değildir. Ama gereksiz tetkik, onu doğru yorumlayamayan deneyimsiz doktorla birleştiğinde onun tutunacağı dal olurken; beri yandan hastanın akıbetini belirleyen bir girdaba dönüşür.
Kendinizi gereksiz yere kurcalatmayın dememizin nedeni tam da budur.