Geçen yazılar aslında Galatasaray Mektebi Sultanisi binasının tarihine gönderme yapmak amacıyla yazılmıştır. Öyle ya da böyle Tanzimat Fermanı ve sonrasında gelişen olaylar Osmanlı’nın Batılılaşmasının kapısını aralar. Bu nedenle yabancı dile hakim gençlerin yetiştirilmesi zorunluluk halini alır. Böylelikle Fransızca tedrisat yapacak bir okul kurulur ve fiziki mekan olarak da 1481’de II. Beyazid döneminde yapılmış olan ve daha önce de “Galata Sarayı” olarak bilinen bina tahsis edilir. Rivayete göre II. Beyazıt Galata civarında avlanırken bir gün fırtına kopunca civardaki sarı kırmızı güllerle dolu ve çok bakımlı bir bahçedeki kulübeye sığınır, orada Gül Baba ile tanışır. Padişah misafirperverliği için Gül Baba’yı ödüllendirmek ister, bunun üzerine Gül Baba da o bahçeye bir mektep yapılması ve bahçede asla solmayacak güller yetiştirilmesi dileğinde bulunur. Dolayısıyla Galata Sarayı aslında Mektebi Sultani’ye göre çok daha eskidir.
Gül Baba’nın muhteşem bahçesi
Galatasaray’a yolu düzenler çok iyi bilecektir, içinde bulunduğu bina ve arazi İstiklal Caddesi’ne tam cephesi olan yegane açık alandır. Daha önceki yazılarda sözünü ettiğimiz elçilik alanları olasılıkla Pera’nın oluşumundan sonra, Pera bağlarının bölünmesiyle elçiliklere tahsis edilmiş görünmektedir. Oysa Galatasaray okul binasının bulunduğu arazi yekpare ve düzdür; Gül Baba kıssasına göre zaten var olan ve sınırları belli bir alandır. Nitekim yanındaki sokak da doğrudan Galata’ya inmekte, ama karşı tarafı bina sırasından oluşmaktadır, yani bu arazinin Pera bağlarıyla bir alakası yok görünmektedir. Arazi bir şekilde doldurulmuş ve istinat duvarlarıyla desteklenmiştir (esas duvarların çok eski olduğu mimar arkadaşlarımızca doğrulanmıştır).
Tarihte Aretai olarak geçen havadar alan
İnsanın içinde yaşadığı ortamı bu gözle görmesi her zaman mümkün değildir. Benim bu konuyu özellikle incelememin nedeni, tam Pera ve Kamondo Ailesi ile konusunda bir konuşma arifesinde “Galatasaray Lisesi’nden de bahsedersen seviniriz!” sözleridir. Bu konu şu açıdan ilgi çekicidir, eski şehirde yüksek ve geniş bir alan bulmak olasılığı aslında yoktur. Buna karşılık Galatasaray arazisi “korunmuş yüksek alandır”. Güllerle bezelidir, bütün bunlar buranın eskiden de bir şey olduğu çıkarımına götürür. Dolayısıyla tartışma ilk yazılarda söz ettiğim gibi, eski seyyahların İstanbul’un da olduğunu belirttikleri kayıp tapınaklara gider. Şehrin limanının her zaman işlek olduğu varsayılacak olursa bu bölgede denizi tepeden gören ve denizcilerin koruyucu tanrısı Venüs’e (Yunan panteonunda Afrodit) ait bir tapınak olması mantıksız değildir. Bu tür alanlar akropol olarak adlandırılır, şehirler el değiştirse bile (aynen Emirgan Sarayı’nın Hekate Tapınağı olduğu üzere) bu alanlara dokunulamaz, ya olduğu gibi kalır, ya saraya dönüşür ya da ancak eğitim gibi amaçlar nedeniyle kimlik değiştirebilir.
Klasik Yunan’da, aynen Atina Akropolü gibi, deniz tanrıçaları için yapılan tapınaklar en tepede bulunur, çünkü denizcileri korur. Ceneviz yerleşkesi limanı Galata olduğundan (Galatea süt yolu demektir, Sütlüce adı da olasılıkla buradan taşınmıştır), Pagan döneminde burada bir tapınak olması olasılığı yüksektir. Dahası Venüs’ün sembolleri güller, yunus, deniz kabuğu, serçe, inci, ayna, yaban mersini gibi farklılıklar gösterebilmektedir. En eski kaynaklarda ise Eski Şehrin karşı yakasında Aretai adında bir yerde saray bulunduğundan bahsedilmektedir. Burası “ovanın üzerinde yüksekçe bir yerdedir ve aşağıda durup ona bakanlara bir dağın üzerinde yükseliyormuş izlenimi verir, kanatlarından biri denize, diğeri Byzantium’a, diğer ikisi de kuzeye ve batıya meyilli, bütün rüzgarlara açıktır. Sulak alanda taraçalı büyük bir bahçedir.” Tanımlanan yerin konumunu bildiren bir diğer öğe ise altıgen bir kuleye baktığıdır ki, Batılı araştırmacılar Aretai’nin yerini nasıl olduysa Sarayburnu’na konumlandırmıştır.
Oysa bütün bu açıklamalarımız Galatasaray’ın Aretai için en uygun yer olduğuna işaret etmektedir, altıgen kulenin ise Galata sur kuleleri ya da doğrudan Galata Kulesi olması olasılığı yüksektir (kulenin orijinal halinde külah yoktur). Bölge sulak olduğundan hamam olması da şaşırtıcı değildir; bugün bakıldığından ön kapı sütunlarının ve ağzından belki bir zaman su fışkıran yılan heykellerinin aslında çok daha eski bir dönemden kalmış olmaları bile bir olasılıktır.
Galatasaray Mektebi Sultanisi arazisi ve binası İstanbul’un Pagan döneminin Afrodit Tapınağı’na uyar görünmektedir.