Geçen hafta billboardlar, televizyon ekranları ve gazetelere çok ilginç bir ilan yansıdı. Türk Hematoloji Derneği, Roche Müstahzarları San. A.Ş.’nin sponsorluğunda tabiri caizse “ilanla lenfoma hastası” aradığını açıkladı. Lenfomanın tedavi edilebilir bir hastalık olduğundan dem vuran ilan, “ağrısız bezeler, sebebi bilinmeyen ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, yorgunluk” durumunda lenfoma hastalığının da hatıra gelmesi gerektiğini vurgulayarak, bu tarz şikayetleri olanların doktora başvurmasını istedi. Derneğin neden böyle bir ilan verme yolunu seçtiğini doğrusunu isterseniz anlamamız mümkün olmadı.
Lenfomalar lenf düğümlerinin habis hastalıklarıdır. Hastalık lenf düğümlerinde ağrısız büyüme ile kendini gösterir, buna zaman içerisinde ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, halsizlik gibi başka belirtiler eklenebilir. Hastalık müdahale edilmezse ilerler, yani lenf bezlerindeki şişlik ileri boyutlara (3-5 cm) ulaşır, hasta doktora başvurmak zorunluluğunu hisseder. İşte bu doğal seyir, hastalığın ilanlarla topluma duyurulup, milletin telaşa düşürülmesi şeklindeki bu yaklaşımın hatalı olmasının da gerekçesidir. Zira lenfoma bir tüberküloz, bir ülser gibi zaman zaman belirtiler verip, beri yanda sinsi kalmayı sürdüren bir hastalık değildir, doğal seyrinde hastayı doğrudan doktora yönlendirir. Hastalığın tanısı bu klinik tablo ve mutlaka lenf bezlerinin örneklenmesi ile konur. Oysa ilanlarda vurgulanan belirtilere baktığınızda, halsizlik, lenf bezlerinde büyüme, gece terlemesi gibi belirtiler son derece genel belirtilerdir ve toplumun büyük kesiminde başka nedenlerle de görülür. Dolayısıyla “bilinçlendirme-tarama-erken tanı” ekseninde düşünülecek olursa, lenfomalar bu kapsam içine girmez. Dahası hastalık bazen ele gelen lenf bezlerinden değil, karın ya da göğüs kafesi içindeki lenf bezlerinden başlar. Bu durumda söz konusu belirtiler çok daha geç ortaya çıkar.
Bilinçlendirme kampanyalarının bilimsel bir mantığı vardır
Toplumun hastalıklar konusunda bilinçlendirilmesinin belli prensipleri vardır. Bunlardan birincisi hastalığın belirti vermeden sessiz seyredebiliyor olması (tüberküloz gibi, bulaşarak yayılması olasıdır; hipertansiyon, hiperkolesterolemi gibi), ikincisi erken tanı ile tedavi olasılığının yüksek olması (prostat, meme ya da rahim ağzı kanserinde olduğu üzere) ve üçüncüsü erken girişimin tedavi maliyetini kabul edilebilir ölçüde düşürüyor olmasıdır. En az bunlar kadar önemli bir diğer unsur ise hastalığın toplumda görülme sıklığıdır. Yani bir hastalık seyrek görülüyor ve ancak çok pahalı araştırma yöntemleri ile tanınabiliyorsa, o hastalığın taranması ekonomik açıdan yine de doğru değildir. İlanla lenfoma bilinçlendirmesi yukarıdaki kriterlerin hiçbiriyle örtüşmez. Bu nedenle İstanbul gibi bir şehrin yüzlerce bill-board’unu, gazeteleri ve ulusal televizyon kanallarını kapsayan bir “bilinçlendirme” kampanyasının daha tutarlı bilimsel tabana oturması gerektiğine inanıyoruz.
Bu satırları okuyup “alan memnun, satan memnun, sana ne düşer?” diye de sorabilirsiniz. Onu da yanıtlayalım. Dernekler kuruluş amaçlarının yanı sıra, kamu yararı doğrultusunda çalışan kurumlardır. Türk Hematoloji Derneği tüzüğünde her ne kadar bulunmasa da kuruluş amaçlarından biri kuşkusuz toplumun kan hastalıkları konusunda bilinçlendirilmesidir. Dernekler söz konusu etkinlikleri para kaynakları doğrultusunda yürütürler. Bu kaynaklar elbette üyelik aidatları değildir. Özellikle tıbbi dernekler, ilaç sektörünün katkılarıyla düzenlediği kongreler aracılığıyla milyonlarca dolar mertebesinde bütçelere sahip olabilirler. Ne var ki bu durum “kamu yararı” iddiasında bulunarak toplanan paraların çar çur edilmesi anlamına da gelemez (çünkü para ilaç sektörüne hepimizden toplanan vergiler yoluyla ödenir). Dernekler ve ilaç sektörü arasındaki bu ilişkinin etik sınırları zaman zaman zorladığını giderek daha sık dile getirmekteyiz. Lenfoma konusunda halkı bilinçlendirmek adına kampanya düzenlemenin olumsuz bir yanı yoktur, ancak nispeten seyrek görülen, erken tanı konmasının hastalığın seyrine etkisi bilimsel olarak kanıtlanmamış, buna karşılık doğal seyri nedeniyle saklı kalması olasılığı pek bulunmayan, üstelik de bulaşıcı olmayan bir hastalık için toplumu “septik etmek” pahasına bu boyutta kampanya düzenlenmesinin arkasında başka gerekçeler aranmalıdır.
Türk Hematoloji Derneği’nden açıklama bekliyoruz
Roche Müstahzarları San. A.Ş. kampanyanın sponsoru olduğuna göre, ilan masraflarını da onlar üstlenmiştir. Lenfoma tedavisinde kullanılan etkili ve pahalı bir ilaçları mevcuttur, dolayısıyla sponsor olmaları için gerekçeleri vardır, üstelik dernek bağışlarını vergiden de düşebilirler. Ancak beri yandan baktığınızda söz konusu kampanyanın bilimsel bir temeli yoktur. Bu bağlamda aşağıdaki sorulara yanıt ararsak sizce çok mu haksızlık etmiş oluruz?
- İlanla lenfoma hastası aramanın bizim bilmediğimiz bilimsel tabanı nedir?
- Bu sorunun cevabı yoksa, etkinliklerinde kamu yararı göstermesi gereken (daha doğrusu onu hedefler gözüken) Türk Hematoloji Derneği, bu kampananın bütününe ne kadar para harcamıştır?
- Dernek bu kampanyanın sözcüsü olmak için Roche Müstahzarları San. A.Ş.’den maddi karşılık almış mıdır, almışsa tutarı nedir?
- İlanların verilmesinden bu yana (ve iyimser bir “hatırlanırlık” tahmini ile, önümüzdeki altı ay içerisinde) “olası beklenenin” ne kadar üzerinde yeni lenfoma tanısı konmuştur (kampanya hedefine ne ölçüde ulaşmıştır)?
- Bu da söz konusu değilse, kıt kaynakların (geçen haftaki yazımıza da göndermedir), toplumu septik etmek pahasına fütursuzca harcanmasının sorumlusu kim olacaktır?