Her hafta yeni yazı konusu zor olsa bile, insanların okumayı zül görmek hastalıklarının başka bir tedavisi olduğuna inanmak zor görünür. Günümüze baktığımızda ve çok değil sadece yüz yıl öncesiyle kıyasladığımızda bile inanılmaz buluşlar yapmayı becermiş zihin, okuma eylemini kendi buluşlarının doğal götürüsü olarak terk etmek ister. Yazmak konusundaki isteksizlik, buna sanatsal faaliyetleri de bir yazım biçimi olarak ekleyebilirsiniz, daha çok bir şeylerin hazır olarak sunulması ile taçlanırken, irdeleme sizi bugüne dek olan buluşların kaç basamak altında toplanabileceği düşüncesine götürür. O zaman soru daha açık biçimde şekillenir. “Sahi kaç ana buluş kaç ana dönem açmıştır, bunların hangileri gerçek yaratılar, hangileri türev ürünlerdir”, bunları da sorgulayabilirsiniz. Artık çoğu şeyin yapay zekayla biçimlenmekte olduğunuzu da ret edemeyeceğimize göre sorunun yanıtlanması daha fazla anlam kazanır.
Temel ihtiyaçların karşılanması sadece çeşitliliktir
Bilinen insan türünün yaşam koşulları arkeolojik kazılara bakarsanız en az birkaç bin yıllık süreçte kolaylıkla tasvir edilebilir görünmektedir. Temel ihtiyaçlar aslında aynıdır, sadece sunuş şekli açısından biçim değiştirir. Karın doyurmak, yani boğaz deri, bulduğuyla idare ederek başladığı kısıtlılığını tarımın ortaya çıkmasıyla düzenli giderir hale getirir, ama daha fazlasının istenmesi doğanın kuralıyla çeliştiğinden sürdürülebilir olmaktan çıkar. Barınma mağaralarda başladığı varsayılan serüvenini saraylara kadar geliştirebilmiş olsa da nedense panik odalarında tamamlar. Ulaşım hayvan sırtında yola çıktığı güzergahını önce arabalara, sonra hayvanları dışlayarak bunların motorla çalışanlarına dönüştürürken, ekonomik refahın büyümesi yol yetersizliğine takılır. Uçmak esas aşamalardan biri olarak algılansa bile, yürüyerek gidilebilen her yere uçarak erişmek mümkün olmaz.
Sonuçta varılan sonuç bellidir, birkaç binyıllık süreçteki temel ihtiyaçlarda aslında değişiklik olmamış, büyük buluşlar hayvan ve insan emeğini dışlayarak aynı ihtiyacın giderilmesine yönelik sunuş biçimlerini çeşitlendirmiştir. Yirmi birinci yüzyıla varıldığında bile insan karnını doyurmak, barınmak ve gerekli olduğu sürece yer değiştirmenin ötesine geçmez. Tıp da yeni tedavi seçenekleri sunmaz, değişimin getirdiği yeni hastalıkların nedenini anlamak yerine, yeni duruma karşı çözüm önerileri geliştirir. İnsanın var oluşunun yarattığı sorun yumağı aslına hep aynıdır, biz de elimizdeki imkanlarla sorun yumağının konumunu ve biçimini değiştiririz, yumak bu nedenle aynı yumaktır.
Elde kalan iki ana buluş
İşte böyle baktığınızda insanın diğer canlılara göre çok daha etkin biçimde başarmış olduğunu söyleyebileceğiniz iki işlev elinizde kalır, bunlar dille sözel biçimde konuşmak ve elle çizgi biçiminde yazmaktır. Uygarlığın daha üretken olduğu dönemlerde konuşmak dilden ele aktarılabilmiştir, müzik bunun en parlak ifadesidir, ama yazma becerisinin elden alınarak dile aktarılabildiği durum son on yıla kadar yoktur. Daktilo elle yazılabilecek hızın aşılmasında kullanılırken, bilgisayarın esas katkısı gramer hatası algılamak değil, yazılanı saklamak ve geri çağırmaktır. O zaman elimizde aslında bütün zamanlara ait en önemli buluş olarak sözel konuşma kalır. Bunun ne zaman başladığı kestirilemez, biz onun varlığını şekilsel ifade bıraktığı yazıya atfettiğimizden tarihi de yazının keşfi ile başlatmak seçeneğine varırız.
İnsanın en sıra dışı buluşu aklından geçeni sözel biçimde dile getirme becerisidir. Aslında hayvanların da aralarında sesli iletişimin olduğunu gösteren çok fazla bulgu vardır, ama sözel özellik kazanmaz. Nitekim insanlar da sesle anlaşır, oysa sözcük becerisi edinmeleri, elle tutulur öğelere ya da soyut kavramlara adlar bulmalarıyla mümkün olur. Söz, geliştireni meçhul tek buluştur.