Bunca zamandır yazıyorum, ama bilim üretmenin ne olduğu sorusuna verebilecek kesin bir cevabım yok. Zira bilim yeni düşünce demekse, bunun ortaya çıkabilmesi için “eskisinin yıkılması değil”, en azından yeni bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerekir. Bilim yapısı gereği öncekilerin söylemiş olduklarına atıfta bulunarak yola çıkar. Bu bir yerde zorunluluktur, ama beri yandan da kısır döngünün başlangıcıdır. Deneysel bir sisteme etki eden değişkenlerle oynayarak farklı bir sonuç alır, sonrasında bunu öncekilere (eskisi değil) atıfta bulunarak yorumlarsınız. Ürettiğiniz şey elbette yeni bilgi ya da katkı olacaktır, ama sistemin bütününü yorumlamak için yeterli olmaz. Bu nedenle mevcudu kullanarak oluşturacağınız deneysel sistemler genellikle kökten değiştirici sonuçlar vermez. Yeni yol önceki kabullenmeyi betimlemeden çıkarırsanız açılır, çünkü bu yolun özelliği birden çok patikayı birlikte kullanmasıdır.
Kalıp sağlam olduğu için kalıptır
Kalıp kırmak sanıldığı kadar kolay değildir. İnsanlar günlük yaşamın her alanında “kalıplarınızı kırın” diye sloganlar atarlar, ama kalıp kolay kırılmaz, çünkü zaten sağlam olduğu için kalıp halini almıştır. Son bir haftanın sosyal medya konusuna bakın, kimin nerede görülebileceği bile aslında kalıptır, kenarından nazikçe sıyırmaya çalışmazsanız içeriği parçalarsınız. Tamamen benzer şekilde “böbrek kanı süzen filtredir”, “akciğer gaz değişimini sağlayan organdır” açıklamaları da kalıptır, tanımın dışına çıkmaya kalktığınız anda karşıdakilerin dinleme zahmetleri ortadan kalkacaktır. Bilim de tarih gibi zamanla sertleşen kalıplar oluşturur. Kalıp hazırlamak iki bin yıllık bilim tarihinde herhalde toplam elli yıllık bir süreci geçmez, 17. Yüzyıl bu konuda ayrıcalıklı bir verim sunar, ama sonrasında 20. Yüzyılın başında döngüyü tamamlar. Bir sonraki kalıplama moleküler biyolojiye kısmet olur, bu dönem hala sürmektedir. Teknik edevat araştırmayı kolaylaştırır, ama ilk satırlarda verdiğimiz örnek gibi, betimlemenin üzerine bir şey koyabilmek neredeyse imkansızdır. Artık ortalama dergiler bile “yolladığınız yayında ‘moleküler bir şeyler’ olsun” diye uyarır.
Yardım içeriden değil genellikle dışarıdan gelir
Kalıp kırmak ya da daha nazik bir ifadeyle kalıbı zorlamak madem kolay değil, o zaman önceki kalıp kırıcıların ne yaptıklarını gözden geçirmek gerekir. Örneğin MarcelloMalpighi, 1628 yılında İtalya’da doğar, yirmi yaşındayken kendini tıp bilimine adar, ancak akademide anatomi konusunda araştırma yapmak istemesi, bu araştırmaların aleyhindeki yöneticileri öfkelendirir. Malpighi’nin mesleğinde ilerlemesine engel olmak için uzun yıllar zorluk çıkarırlar, yine de 28 yaşında profesör olur. Malpighi’yi öncekilerden ayıran durum mikroskobu bile değil, sadece merceklerin büyütme becerisini kullanması, öncekilerin görme şansı olmadığı detayları açıklamasıdır. Sonunda kendisi başvurmasa da RoyalSociety bir makale davetinde bulunur, yazının ötesini bağlamaya çalışacağımız “ipek böceklerinin solunum sistemi üzerine yaptığı çalışma” bunu sağlar.
Genel saptamayı tekrarlayarak ara verelim, insanlar hele hele artık moleküler biyoloji çağına gelindiğinde artık bilimsel sınıra dayanıldığını, şimdi yapılması gerekenin bunların dış ortamda taklit edilmesine geldiği saplantısındadır.
Oysa okuyup anlamlandırdıkça daha çok “harika bir dünya” (What a Wonderful World) ortaya çıkar…
Not: Dinlemek isteyenler için Louis Armstrong’dan: