Kaynaklar korku nesneleri arasında çok fazla şey tanımlar, ancak bunların çoğu fobi sınıfında yer alır. Fobi içine düşünmesi istenmeyen bir nesne, varlık ya da durumdur. Mesela kediden korkmak aslında fobi sınıfındadır, bilinenlerin çoğunda kişi kediyi uzaktan görebilir, kedinin varlığı değil de, yakınında olması kabullenilememektedir. Asansörde kalmak, açık alana çıkmak gibi, toplum önünde konuşmak zorunda kalmak gibi durumlar da yine fobi sınıfında yer alır. Dolayısıyla fobi aslında kaçınılabilen durumları tanımlar, bilirsiniz, öngörebilirsiniz ve korku haline gelmesini engelleyebilirsiniz.
Oysa gerçek korkularda daha önceden yaşanmış bir durum vardır ya da karşıdaki öğenin ne olduğu belirsizdir. Bir önceki denemenin başarısız olması, mesela çalışılmasına rağmen geçilemeyen sınav, uğraşılmasına rağmen kazanılamayan seçim, bir sonraki denemede de başarısız olmanın olasılığını ortaya çıkartır. Benzer korkunun en uç hallerinden biri olası savaşlardır, çünkü savaşlar sıra dışı kayıplarla sonuçlanır ve sadece kişinin değil, toplumsal belleğin şekillenmesine neden olur. Toplumsal bellek bir yerde mecburi göç hareketleri gibidir, önce bir iç gerilim yükselir, derken tetikleyici olay ortaya çıkar ve kuşaklar boyu yaşayacak hafıza biçimlenir. Dolayısıyla korku önceden yaşanılmış bir şeyin yeniden yaşanılması olasılığından beslenir, çünkü kazanılmış bir çaresizlik durumu söz konusudur.
İki seçenek, havlu atmak ya da öfkelenmek…
Oysa yaşam bir şekilde akmaya devam eder, kişinin ya da olayın öngörülemeyeceği açıktır, kişiler de olaylar da zaman içinde değişir. Olmakta olan bir şeyde bir önceki başarısızlık, kayıp ya da içine düşlen durumun yeniden gerçekleşmemesi olasılığı hala bakidir. Bu durum “korkunun ecele faydası olmaması” gibidir, ne kadar itina gösterirseniz gösterin herkes hastalanabilir, önceki ortağın sizi dolandırması bir sonrakinin dolandırmamasının garantisi olmaz; ama olsa bile sadece tarih tekrarlanır. İnsanlar ve olasılıkla hayvanlar, olasılıktan korktuklarında ya tamamen çekilir ya da önceki yazıya gelen değerli yorumlardan birinde olduğu üzere öfkelenir. Bu seçeneklerden birincisinin karşılığı yenilgidir, havlu atar ve şansınızı başka alanda ararsınız. Mesela benim örneğim voleybolda, doğru zamanda gelen topa “hata yapacağım diye vuramazsanız” oyun yine sürer, ama siz dışında kalırsınız. Öfkelenmek de aslında oyunun dışına iter, hem korkar hem de hiddetlenirseniz artık izlenebilir olmaktan çıkarsınız. Doktor, sanatçı, siyasetçi ya da toplumsal medya figürü olsun, çoğu kişinin alandan çekilmek zorunda kalması bundandır.
Peki ne yapılabilir?
Aslında verilebilecek en basit cevaplardan biri bellidir, kendi korkunuzla yüzleşirsiniz, çünkü gerçek korku karşıdan kaynaklanmaz, sizin ürettiğiniz bir şeydir. O halde bir hata olasılığını daha en baştan ya da gerek gördüğünüz her zaman konuşabilirsiniz, muhatap zaten kendinizsiniz, çünkü korku karşıdan değil sizden kaynaklanır. Benzer durum beklentilerin karşılanmaması korkusu için de geçerlidir, ama bu kez konuşmak değil zaman kavramı işin içine girer. Çoğu korkuların giderilmesinde zaman çözüm verir, kendine güven zamanın sınamasını gerektirir, anahtar yine siz olursunuz, olmaması olasılığına karşı olması olasılığı için biraz koşuşturursunuz. Yine kendi örneğini gelecek hafta vereceğim.