Daha önce de değindiğimiz gibi, Kuzey Avrupa ülkeleri tarihi köken olarak diğer kültürlerden önce ayrışmışlardır. Bu ayrışmanın mitolojilerini ne kadar etkilediği tam olarak kestirilemez, ancak akraba oldukları Germenlerle mitolojik yapıları da benzerdir. Daha ilginç olan durum ise, mitolojik yapılarının Türk yaratılış mitleriyle de benzerlik göstermesidir. Bizim dil yapısını Hint-Avrupa dil gurubu olarak betimlememiz mantıksız değildir, ancak mesafe ve zamanın, tamamen farklı coğrafyalarda aynı kelimelere nasıl eriştiği bilinmez.
Kuzey Avrupa mitolojisine göre dünya daha var olmadan önce akmakta olan on bir nehirde (Niflheim) önce ölüm var olur; bu nehrin güneyinde ise başka bir sıcak dünya daha oluşur. Burası devlerin koruduğu yer olan Stur, yani Siyah’tır. Oysa Niflheim’ın nehirleri donmuştur, buraya sıcak olan bölge Muspell’deki nehirlerden bir kıvılcım düşer ve donmuş nehirleri eritir. Bir anlatıda erimiş nehirlerden oluşan damlacıklar dişi ve erkek devleri yapar, diğer anlatıda ise eriyen damlalar en ilkel inek şeklini alır. İnek tuz parçalarını yalayarak bu bloklara ilk insan şeklini verir, ilk insan Buri doğar. Daha sonra iki ağaç yaratılır, düşünen, nefes alan, duyan ve görebilen bu iki ağaç insan ırkının ilk modelleridir. Erkeğe Askr (dişbudak), dişiye de Embla (karaağaç) denir, bu da Türk yaratılış mitolojisini andırır. Ardından tanrıların meskeni Asgard yaratılır, burada yükselen ihtişamlı ağaç da kaderdir ve insan hayatının buradan başladığı düşünülür.
Tanrılar ve ölümlülerin ayrı olduğu bir dünya
Kaynaklar İskandinav mitolojisini tanrılar ve ölümlülerin birbirine karışmadığı ayrı dünyalar olarak betimler. Yunan mitolojisindeki tanrıların insanların aralarına ve işlerine karışmalarına karşılık, Kuzey Avrupa’da böyle bir durum yoktur. Ölümlüler ve tanrıların içerisinde geçen çok sayıda macera anlatılır. Bu hikayelerin hepsi de “kaderin aşılamayacağını” söyler. Ancak gerek tanrılar ve gerekse insanların oluşturduğu hikayelerin “çıkarılması gereken ders” ya da “kıssa” gibi bir özelliği de bulunmaz. Olayların nihayeti bir son savaşa bağlanır; bu son savaşla (dinlerde Armageddon olarak geçenle ne kadar benzerdir, tartışılır) dünya yıkılır ve sonra yeniden oluşur, bu da bir yerde mahşer olarak betimlenebilir.
Farklı kültürlerin mitolojik öğelerinin benzer olması şaşırtıcı değildir, aynı sistemi kurmaları bir yere kadar açıklanabilir. Ancak şaşırtıcı olan bu sistemlerin dinsel anlatılarda da karşılık bulması ve sıra dışı kelime benzerlikleridir. Örneğin İskandinav mitolojisinde üç köklü ağacın köklerinden biri cehenneme, diğeri devler ülkesine ve diğeri de insanların dünyasına gider. Bütün dünyanın mutluluğu bu ilk ağaca bağlıdır. Tanrılar kendi içlerinde savaşırlar, ardından esirlerini değiş tokuş ederler, geçici de olsa bir barış yaratırlar.
Kvasir ve Kevser benzerliği
Bu geçici barış ile tüm tanrılar toplanarak Kvasir‘i yaratırlar. Kvasir barış ve mutluluğun sembolüdür, ama daha sonra kurban edilir. Burada ilginç olan Kvasir’in de Kevser ile benzerliğidir, Kvasir’in kanından tanrılar için bir içecek yaratılır, böylece Kvasir Tanrıları sarhoş eden ve ozanlara ilham veren bir içeceğe dönüşür.
Dinlerle olan anlatım farklılıklarına karşılık kelime benzerlikleri çok ilginçtir. Bu kafa karıştırıcı sorunun yanıtı bilinmez, ama ne sözlü aktarım ne de yazılı kaynaklardan esinlenme gibi kavramlarla açıklanamaz görünmektedir.