Bir ülke neden tercih edilir, Kuzey Avrupa nereye düşer?

Bizden kanaat bildirmemiz istendi, ancak Kuzey Avrupa deneyimine sahip olmadığımız için aktaracaklarımız daha çok başkalarının anlattıklarının yansıması olacak. Benim Kuzey Avrupa’da toplam geçirdiğim gün sayısı üçü geçmez, biri otuz yıl önce uçak aktarması gecesi Finlandiya, diğeri toplantı nedeniyle İsveç olmuştur. Estonya, Letonya ve Litvanya’nın içinde sayıldığı Baltık ülkelerinde ise hiç bulunmadım. Kuzey Avrupa ülkesi sayılan Birleşik Krallık (özellikle İskoçya) ve İrlanda’da ise nispeten daha uzun (dört-beş gün) kalmışlığım oldu. Bu kadar kısa süre kanaat oluşturmaya yetmez, gidip yaşamış olmak gerekir. Üstelik mihmandar ile gerçekleştirilen geziler gerçekten uzaktır, ama yine de geçerliliği tartışılır bir fikir verebilir.

Kuzey Avrupa ülkeleri Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Estonya, İsveç, Norveç, Birleşik Krallık, Litvanya, Letonya ve İrlanda’dan oluşan; aralarında ufak tefek farklılıklar olsa da belli bir standart içerisinde kalan ayrı bir dünya olarak betimlenir. Bu ülkelerde yaşamak istemenin nedenleri kişiden kişiye değişir. Kimi romantikler “özgürlük” yanıtını verir, kimileri “güvenlik” gerekçesini öne sürer, kimileri içinse refah koşullarının yüksek olması, daha doğrusu yaşam maliyetinin düşük olması esas belirleyici etken olarak sunulur. İnsanlar Kuzey Avrupa’yı değerlendirmeye alırken olasılıkla günlük yaşam çerçevesinde irdelerler.

Bilimsel değerlendirmelerin bakış açısı

Oysa bilimsel değerlendirmeler bir yerin yaşanılabilir olup olmadığını başka kriterlerle değerlendirir. Mesele günlük yaşam olduğunda, çevreden ve hayattan memnun olunması beklenir. Bu beklentilerin karşılanması okuldaki veya iş yerindeki arkadaş çevresine, güvenli ve tatminkar çalışma şartlarına bağlıdır. Bizde pek dikkate alınmayan yetenek geliştirme ve bunun uygulanması için sunulan fırsatlar, yeteneği daha da iyileşme olanakları ve üstelik bunların sürdürülmesi özellikle dikkate alınır. Kişi ister istemez çevresiyle beşeri etkileşime girer, beşeri alandaki normlar ve kurallar, iş hayatının bireyler için yarattığı sosyal konum ve yeterli adaletli ücretlendirme karşılanması zorunlu şartlar içerisindedir. Ancak yaşam kalitesinin akla gelemeyen başka bileşenleri de vardır. Para kazanmak, yani iyi bir ücret almak görecelidir, sadece para kazanmak yetmez, paranın satın alma gücünde değişiklik olmamalıdır (düşük enflasyon, geleceğin öngörülebilirliği). Güvenli yaşamak, sağlığın korunması ya da hastalık halinin giderilmesi için yüksek maliyetler ödememek de belli bir yaşın ötesinde olanlar için özellikle önemlidir.

Bizim sınıfta kaldığımız bileşenler

Buna karşılık kaliteli yaşam konusunu irdeleyenlerin dikkate aldığı bambaşka bir bileşen daha vardır, bu noktada biz çok gerilere düşeriz, bu da trafikte harcanan süredir. Ortalama bir İstanbullu için bunun günlük iki saatten az olmayacağını varsayarsanız (genellikle çok daha uzundur), günün uyku hariç yaşanan kısmının en az beşte birinin yollarda tüketildiği sonucu çıkar. Bizim dikkate almadığımız diğer kavram ise çevredir, ama bu elbette sokaktaki çöpler değildir; havanın ve suyun ne kadar kaliteli olduğuna, bu kaynakların korunması için ne kadar özen gösterildiğine bakılır. Bizim özellikle son iki madde için hangi seviyede olduğumuzu sizin takdirinize bırakıyoruz.

Kaynak: Altıntaş FF. Kuzey Avrupa ülkelerinin yaşam kalitesi performanslarının ARAS ve COPRAS teknikleri ile değerlendirilmesi. International Social Sciences Studies Journal 2020; 6: 858-869.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir