Geçen haftalarda kısaca değindiğimiz medya ve sosyal medya ikilemi, bir ikilem olmanın ötesinde başta yazılı medya olmak üzere basının gücünü yitirdiğinin üzücü göstergesidir. Açıklamaya çalışalım
Medya normal koşullarda kamuyu bilgilendirmek ve bunun sonucu olarak kamu vicdanını harekete geçirmek gibi vazgeçilemez bir görev üstlenir. İnsanların haber almaları ancak yakın çevrelerinden yansıyanla sınırlıdır. Ortalama küçük bir yerleşkede bile toplum yapılanların çoğundan haberdar olmaz, yerel basın bu boşluğu doldurur, yaptığı haberleri ayrıca ya ajanslara ya da merkez basın kuruluşlarına aktarır. “Yazı işleri” olarak adlandırılan yapı işte bu gelen haberleri seçer ve okura sunar. Basının özgürlüğü yazı işleri faaliyetlerinin özgürlüğüne bağlıdır; gazete sahibi haberlere karışmamalı, siyasi otorite de haber seçme konusunda baskı yapmamalıdır. Bir ülkenin demokratik olduğunun belki de tek göstergesi basın özgürlüğüdür.
Yandaşlık bir davranış biçimidir
Oysa yönetici otoritenin hoşuna gitmeyecek, hükümranlığını sarsacak pek çok haber de söz konusu olabilir. Örneğin çevre konuları toplum açısından önemli, ancak yönetim açısından sancılıdır. Yönetici otorite ekonomik gerekçelerle çevre duyarlılığının sınırlarını aşma eğilimindedir; mesela maden aramak gerekçesiyle çevre zararını göz ardı edebilir. Gazetelerin görevi konuyu gündeme taşımak, gerekiyorsa ısrarla yeniden vurgulamak ve kamuoyunun bilgilendirilmiş onamına sunmaktır. Çevre “hoşa gitmeyen” örnekler içinde en tehlikesiz ve masum olanıdır; dış ilişkiler, iç kutuplaşmalar ve elbette ekonomi toplumda daha fazla karşılık bulabilir. İşte demokratik ülkelerde siyasi otorite bu tür haberlere de “yayın yasağı” getiremez, bilakis görevi toplumu tarafsız biçimde bilgilendirmektir.
İster yazılı, isterse görsel medyanın yandaşlaşması halinde durum değişir. Ancak yandaşlık sadece iktidarla ilişkili bir kavram değildir, muhalif basın da muhalifliğini yandaşlık haline gelebilir, bu iki durumun pratikte birbirinden farkı yoktur. Okur ağırlıklı olarak gazetelerin ana damarının kaybedilmesi konusunda hassastır; muhafazakar, demokrat ya da liberal olsun, bunun içinde karşıt görüşlü birilerinin yazıyor olmasından rahatsız olmaz. Oysa yandaşlaşma durumunda bu tür ayrıksılıklar kalmaz. Kendini muhalif olarak kabul eden gazete, iktidara en küçük bir övgüyü kabul edemeyeceği gibi, iktidar yanlıları da tersini kabul etmez; “karpuz gibi yarılmak” işte budur.
Sonunda okur kaybeder
Basının, hangi taraf için olursa olsun, yanlı tavrını sürdürmesi okurunu konsolide etmesinin bir yolu sanılsa da, bir süre sonra inandırıcılık erozyonu başlar. Her kötünün içinde bir olumlu, her iyinin içinde bir olumsuz yön olması kaçınılmazdır, yanlılık bunların göz ardı edilmesini gerektireceğinden, asli görevi kamuoyu vicdanını güçlendirmek olan basın, bunu bilakis köreltir (sosyal medyanın yükselmesinin bir gerekçesi budur, kullananlar nispeten özgürdür).
Sonunda ne olur? İktidara yandaş olanlar kaybeder, bayiden satış çok düşer, ama iktidar desteğiyle yaşarken içleri boşalır. Muhalefet yandaşı olanlar da kaybeder, körü körüne muhalefet başarılı olsa bile, ya yönetimlerinin tasfiyesi ya da yazarlarının iktidar tarafından transferiyle sonuçlanır. Bunların bir kısmı özel danışmanlık bile alabilir; önceki konumda gösterdikleri başarı ve kalem kıvraklıkları ödenen ücretle doğru orantılıdır.
Bu denklemde sonuç olarak özellikle okur kaybeder, artık okunabilir tutarlı kaynak yoktur. Haber toplama gücü de azaldığından medya artık sosyal medyanın sevimsiz bir yansıması haline gelir.