Geçen haftadan yarım kalan seçim değerlendirmesini üç büyük parti açısından değil, seçmenin küçük partilere bakışı ile kapatmak istiyorum. Sözünü ettiğim gibi, bu seçim sokak sokak dolaşıp seçmene ulaşmanın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Büyük partilerin seçmene ulaşması elbette çok daha kolay, ancak küçük partiler söz konusu olduğunda seçmene ulaşmak, düşüncelerini değiştirmeye çalışmak iyice zorlaşıyor. Küçük partilerin seçmene ulaşmasında doğrudan örgüt belirleyici, iyi bir örgütü olmayan siyasi parti parası olsa bile seçmene ulaşamıyor. Bir siyasi partinin medya kullanmaksızın kendini anlatmasının başlıca üç yolu var, sokakları gezilmesi, kahve toplantıları gibi küçük gruplara hitap etmek ve mitingler. Sokakların gezilmesi denildiğinde anlatmak istediğim, kapı altlarından broşür atılması değil, doğrudan konuşmak. Milletvekili adaylarını seçmenle buluşturan, miting alanının doldurulmasını sağlayan, toplantı düzenlenecek mekanı belirleyen de örgüt. İdeal bir örgüt o bölgede uzun süreden beri oturan ve herkesin tanıdığı kişilerden meydana geliyor. Bulunulan yerin yerlisi olunması elbette avantajlı, ancak örgüt yeterince kalabalık değilse o da yeterli olmuyor. Zira örgüt sokak, çarşı vb. gezilerini en az otuz kişiyle yapmak istiyor, bundan daha azının yeterli prestiji sağlamadığını düşündüğünden, sayı azsa dolaştırma işine hiç girmiyor. Bu durumda üçerli beşerli gruplarla dolaşıp varlık göstermek de imkansız hale geliyor. Hele hele ev ziyaretlerinin yapılması tamamen kadın kollarının işi, kadın milletvekili adaylarının kadın seçmenlere ulaşmasının başka bir yolu yok. Bütün bu nedenlerle küçük partilerin doğrudan seçmene ulaşıp meramlarını anlatmak şansları yok.
Para önemli, ancak esas belirleyici olan göreve inanmış bir örgüt
Siyasi parti faaliyetlerinde elbette paranın da önem var, bayrak, afiş gibi materyallerin hazırlanması paraya bakıyor. Kahve toplantıları düzenlendiğinde mekanın kirası en az 200 TL’lik bir gider demek. Ancak para tek başına belirleyici faktör değil, siyasi partinin başarıya ulaşmasındaki en önemli unsur yine de başaracağına inanmış kalabalık, özverili bir örgüt. Seçmenin düşüncesini etkileyebilmek için sunulan gerekçelere öncelikle örgütün inanması gerekiyor, kuru kalabalık istenilen etkiyi asla yaratmıyor. Küçük ya da küçülmüş partilerin kurucularının rahmetli olması durumunda anılardan oluşan miras oya dönüşmüyor. Seçmen eskiyi hatırladığında saygıyla gülümsüyor, sevgiyle anıyor, ancak merhum liderden kalan miras doğru bir yeni başkanla karşılanmadığında anların tazelenmesinden ileriye geçemiyor. Yeni bir lider yaratmak ise olasılıkla en zor kavram, kitlelerde heyecan oluşturacak liderler çıkartılması çok zor. İdareten bulunan isimler misyonu sürdürmekte zorlandıklarından, partiler erime sürecine giriyor. On iki Haziran seçiminin sonuçları bu saptamayı doğruluyor.
Küçük partilerin sık karşılaştıkları bir eleştiri noktası, benzer görüşte olan büyük partiyle birleşmeyip oyları bölecek olmaları. Ancak samimiyetle belirteyim ki, “bölme” kavramı zaten seçmenin dikkatinden kaçmadığından ciddi bir oy bölünmesiyle sonuçlanmıyor. Öte yandan benzer görüşü savunan partilerin birleşmeleri de her zaman aritmetik toplam olarak yansımıyor. Bir partiye oy verip, benzerine asla tahammülü olmayan bir kesim var, birleşme gerçekleşmesi durumunda bu kesim zaten sandığa gitmiyor.
Geleceği genç seçmeni kendisine çekecek partiler şekillendirecek
Küçük partilerin başarısızlığındaki bir diğer temel faktör de genç seçmeni bünyelerine katamamaları. Geçen hafta da özellikle vurguladım, gençler siyasete mesafeli duruyorlar, ya ilgi alanlarına girmiyor ya da tam tersinden ifade edecek olursak, beklentilerini karşılayacak bir parti bulmakta zorlanıyorlar. Gençler, eğilim gösterdikleri partide de gençlerin bulunmasını istiyor, oysa küçük partilerin kadrolarının bütünü orta yaşın üzerinde, bu kadroların genç seçmeni kazanabilmesi neredeyse olanaksız.
On iki Haziran seçimlerinden alınan sonuçlar bir süre daha tartışılacak, ancak AK Parti’yi açık gönüllülükle kutlamak boynumuzun borcu. Beri yandan, bu olağanüstü seçime daha hazırlık dönemindeyken yeni oluşumların da filizlenmekte olduğunu izledik. Türkiye’de halihazırda açık kalmış bir siyasi eğilim var mı? Elbette var. Bu değerlendirme yazısını özellikle bu oluşumlara ışık tutması amacıyla kaleme alıyorum. Her türlü düşüncenin mecliste temsil edilmesi için kilit nokta barajın düşürülmesi. Yeni anayasa hedefleri bunu da kapsar mı zaman içerisinde göreceğiz.
(15.6.2011)