Sindirim sistemi konusundaki çalışmaların çok kısır kaldığını daha önce de vurguladım. Ağızdan başlayan bu sistem, iştahla uyarılmakta, tat ve koku duyusuyla tetiklenmekte ve desteklenmekte. Gıdalar dişlerle öğütülmekte, yutularak mideye geçen içeriğin nasıl işlendiğinin detayı da pek fazla bilinmemekte. On iki parmak bağırsağı ve ince bağırsaklar safra ve pankreasın katkısıyla yapıtaşına indirgenen şeker, amino asit emilimini sağlamakta, ancak yağlar açısından durum daha karışık, çünkü yağlar aslında çok fazla parçalanmamakta. Dahası yağlar diğer emilenlerin aksine, karaciğer üzerinden değil, ayrı bir kanalla doğrudan kan dolaşımına verilmekteler. Bu aslında sindirimin sıra dışı özelliklerinden biri, karbonhidrat ve şekerler doğrudan karaciğere taşınırken, yağları ayıran ve doğrudan kana veren bu mekanizmanın mantığı nedir, bilinmemekte. Ve elbette en az bunlar kadar önemlisi, emilmeyen ve kalın bağırsağa geçen içerik kalın bağırsak bakterileri tarafından ayrıca işlenmekte. Tıp kalın bağırsaklara bugüne dek “su ve tuz emiliminin gerçekleştiği kalın bir boru” olarak bakmış.
Kalın bağırsağın “beyin” sistemi, yemenin adaptasyon işlevi