İki haftadır tartışmayı sürüklemeye çalıştığım soluk borusu (trakea) konusunda henüz bir yere varamamış olmak bir yerde “daha fazla okumak” gereksinimi, ama beri yandan düş kırıklığıyla sonuçlanıyor. Geçen hafta memelilerin akciğer paradoksunu anlatmaya çalıştık, trakea aslında bunlardan biri. İnsanda yutak kısmının ikiye ayrılmasıyla öne doğru bir cep şeklinde başlıyor, sonra ikiye, her bir uç da tekrar dallanarak alt solunum yollarını oluşturuyor. Buraya kadar en azından gelişim mantıklı, fakat trakea bu sırada yok, yani solunum yolları önce çatallanıyor, ardından trakea bunun berisinde uzamaya başlıyor, kıkırdak halkaları (hava yolunu saran 20 civarında kıkırdaktan halka yapısı) gelişimi çok sonra ikinci ayda ortaya çıktığında aslında akciğer ve soluk borusu artık var.
Benim paradoks olarak adlandırdığım “doğan bebeğin ara biçimden geçmeden birden soluması” memelilere özel. Mesela kuşlarda da trakea ve akciğerler var, ama onlar gelişirken yumurtanın kabuğunun geçirgenliğiyle akciğerlerin daha çıkmadan çalıştırabiliyor, oysa memelilerde birden başlayan süreç kolay açıklanamıyor. Konuyu daha önce dikkate alan bir araştırmacı bizim büyük dolaşım ve küçük dolaşım olarak adlandırdığımız durumu da “zorluk” olarak betimlemiş, Foxon “Omurgalılarda iki dolaşım olmasının sorunları” başlıklı makalesini 1954’te yayınlamış, uzun bir makale okunmayı bekliyor. Ama trakea ile ilgili başka garip durumlarda var, insan dahil memelilerde boyu ve halka sayısı aşağı yukarı sabit, oysa bazı kuşlarda aşırı uzayıp göğüs boşluğunda halkalanmış hortum misali metrelere varan uzunluklara erişebiliyor.
Kalp, karaciğer ve akciğer aynı alandan gelişiyor
Bütün bu özellikler aslında soluk borusunun içeriye doğrudan hava taşınmasından sorumlu bir “boru” olduğu düşüncesinin fazla basite indirgenme olduğunu gösteriyor: (1) Önce dallanmayla akciğer hava yolları tomurcuklanıyor. (2) Bunun berisi uzayarak soluk borusu gelişiyor. (3) Kıkırdakların gelişimi çok sonra, biz boynumuzda sert biçimde ele gelen bu kıkırdak halkalarına “borunun nefes sırasında çökmesini engellemek” işlevini yüklesek de tezahürün mantığı bambaşka olabilir. (4) Bütün bu olayların olduğu bölgenin tam komşuluğunda kalp ve karaciğer de gelişiyor. Antik Yunan düzeyindeki eskilerin akciğere verdikleri anlam “kalbin soğutulması”, yani bir cins radyatör görevi, aynı işlev tuzağı, yani aslını kimse bilmiyor.
Buna karşılık akciğer gelişimi diyaframla karın boşluğundan ayrıldığı için ayrı gelişen bu iki yapının sunduğun farklı düşünce alanları da var. Ezkaza akciğer parçası diyaframın etkisiyle biçilip karın içinde kalırsa pankreasa benzemeye başlıyor, oldu da karaciğer göğüs boşluğunda kalırsa o da akciğerleşiyor. O halde aslında neyin neye dönüşeceği, önceki pek çok yazımızda belirttiğimiz gibi “organın kendisinden değil içine büyüdüğü bölge ile de” şekilleniyor.
Çalışma yöntemi
Şimdi böyle açıklanamayan durumların anlamlandırılması için başvurduğum süreci de anlatayım. Önce konuyu olabildiğince okuyorum, sonra bir akşamı sadece bu konuyu düşünmeye veriyorum, gerekirse bir diğerini, düşünceleri de saçmalama seviyesinde serbest bırakıyorum; dağılan ortalığı toplamak ertesi güne kalıyor. Akla gelen uçukluklar eskiden bir sonraki araştırmaya zemin olması için bir kenara not edilirdi, ama artık gerek yok, cep telefonu anında araştırmayı mümkün hale getiriyor. Son zamanlarda artan çıkarım dinamiğinin esas açıklaması işte bu olanak: Yerinde kullanılan telefon bilgisayardan ötedir.