Tam Gün Yasası bildiğiniz gibi amacının son derece dışına taşmış olarak çıktı. Yasa kamu ile bağlantılı (üniversite ve devlet) bütün hekimlerin tam gün çalışmalarını ve muayenehane açamamalarını hedeflerken, çıktığı biçimi “tam gün çalışma ve mesai saati sonrası muayenehaneye gidebilme” şeklinde gerçekleşti. Sağlık Bakanı yönetimi altında olan devlet hastaneleri için bunu uygulatmayacağını açıkça ifade etti. Ne var ki Türkiye’nin “kritik” sağlık yükünü kaldıran üniversite hastanelerinde durum çok farklı olacak. Otuz bir Ocak 2011 tarihi itibarıyla üniversite hastanelerinde “özel muayene” olarak adlandırılan uygulama da sonlandırılacak. Doktorlar döner sermayeye para kazandırıp pay alamayacakları gibi, üniversite hastanelerinin “dönmelerini” sağlayan döner sermaye gelirleri ortadan kalkacak. Bu durumda üniversite hocalarının en iyi, en başarılı kesimi görevini tamamen bırakacak ve özel hastanelere geçecek. Çalıştığı alanda kendine sağlam bir yer edinmiş doktor sayısı aslında çok az, hastaların o doktoru seçme gerekçesi başkalarından aldıkları tavsiyelerden çok “esas çalıştığı yerin üniversite olması”.
Sağlık alanında sosyal eşitsizlik derinleşecektir!
Bu güvenin esas nedeni üniversitelerin öğretim üyelerini belirlerken özerk ve titiz olmaları. Anabilim dalları yeni doçent ve profesör adaylarını bilgi ve becerilerine göre seçiyor. Buna karşılık devlet hastanelerinde bu olasılık azalıyor, çünkü devlet hastanelerinde kadro sahibi olurken ya da atanırken siyasi otoritenin de etkisi bulunmakta. Aynı sebeple devlet hastanelerinin doktor kadroları çok fazla değişkenlik göstermekte. Ancak mesele tıbbi bilgi ve beceriye gelince ister Da Vinci robotik cerrahi sistemi kurun, ister nokta atışlı ışın tedavisi cihazları yerleştirin, isterseniz akıllı bina teknolojisi de dahil her türlü teknik olanakla donatın ve yerlerini granitle kaplayın, ciddi sağlık sorununu çözmeniz mümkün değil. Yine aynı nedenle, orta büyüklükteki özel hastaneler olası (geri ödeme kapsamındaki) bütün tetkikleri isterler, SGK’nın verdiği limite dek yataklı hizmet sunarlar (yani parayı kazanırlar), ama asla hiçbiri ciddi sağlık problemlerine hiç bulaşmazlar. Meselenin içinden çıkamayacaklarını anladıklarında ise “sen en iyisi Çapa’ya git” deyip kapının önüne koyarlar. Daha büyük ve köklü özel hastaneler genellikle çok daha iyi bir doktor profiline sahiptir, ancak buraları da çok pahalı olduğundan Türkiye’nin olsa olsa en zengin yüzde 1’ine hizmet verebilir.
Maalesef “örülen çorap” üniversite hastanelerinin tavsiyesidir!
Şimdi gelelim giriş paragrafında tanımladığımız üniversitelerin başına örülen “Tam Gün” çorabının” açıklamasına:
1. Profesörlerin çoğu muayenehane açsalar bile pratik anlamda saat 17.00’den sonra dışarıya gidip dışarıda çalışamazlar, çalışsalar bile yeterince kazanamazlar. Bu durumda aslında önlerine konan seçenek pasif kalmaları, daha ötesi emekli olmaları ve kadro boşaltmalarıdır.
2. Tam Gün yasasının 31 Ocak’ta uygulamaya girmesiyle birlikte üniversitelerin döner sermayeleri ortadan kalkacaktır. Çünkü üniversite hastanesinde döner sermayeyi oluşturan gelirler özel muayenelerin gelirlerinin üçte ikisinin üniversite bütçesine aktarılmasıyla oluşmaktadır. Sözleşmeli pek çok yardımcı personelin maaşları da buradan ödenmektedir. Bu durumda zaten zayıf olan hizmet kalitesi dibe vuracaktır.
3. Ancak hepsinden önemlisi geliri kısıtlı vatandaşın işinin erbabı öğretim üyesine doğrudan erişimi ciddi bir biçimde engellenecektir. Üniversiteden özel muayene alınması olanağı artık olmayacaktır. Bu doktorların geçeceği büyük özel hastaneler ise orta halli vatandaşın karşılanamayacağı kadar pahalıdır. İşte bu daha da derinleştirilmiş bir sosyal eşitsizliktir.
4. Ancak hepsinden daha vahimi, üniversite hastanelerinin ekonomik durumu sürdürülebilir olmadığından Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi için söz konusu olduğu üzere Sağlık Bakanlığı ile protokol imzalamaya zorlanacaklardır.
İşte bu durum tıp fakülteleri ve üniversite hastanelerinin “tavsiyesi” anlamına gelir.