Tıpta geçerli en önemli ilkelerden birisi “hastalık yok, hasta vardır” yaklaşımıdır

Gelin bugün hastalıklar konusunda rutinin dışına çıkalım, biraz felsefe yapalım. “Hastalık yok hasta vardır” ilkesi, aslında tıp tarihi kadar eski bir yaklaşımdır. Biz hastalıkları genel anlamda, “vücudun ortalama dışına taşmış ve kişide rahatsızlık hissi yaratan durumları” olarak tanımlarız. Örneğin romatoid artrit hastalığında eklemler genellikle simetrik olarak şişer, bu durum otoimmün (vücudun kendi kendine bağışıklık yanıtı geliştirdiği) hastalık tablolarından birini oluşturur. Hastalığın tanısında belli kriterler bulunmaktadır. Her eklem şişmesi romatoid artrit olarak tanımlanamayacağı gibi, eklem tutulumunun geri planda seyrettiği hastalık tabloları da bulunacağından, tanının konabilmesi için o kriterlerin belli ölçüde karşılanması istenir. Kişiye özgü hastalık tablosu, genel kavramlarla örtüştürülmeye çalışılır. Böyle bir yaklaşım bir yanda doktorun işini kolaylaştırır, ancak zaman zaman da genellemenin yanlış yapılmasına kapı açar. Günümüz tıbbı her ne kadar “bireyselleştirilmiş tedavilerden” dem vursa da, aslında tedavi algoritmaları üzerine kuruludur. Sorun yaratan durumun her zaman hastalık olarak tanımlanamayacağı açıktır. Ancak tanı en baştan hastalık olarak kabullenilip buraya yönlendirilirse, algoritmaların işaret ettiği yöne sürüklenmek son derece kolaydır. Burada tek güvenceniz doktorun kişisel deneyimidir. Deneyim yeterli değilse, kendinizi ister istemez algoritmanın bir kenarında bulursunuz.

Değişen çevre içerisinde hastalıklar da değişmekte

Bunları neden anlatıyorum, geçen yıllar içerisinde çevre (yaşadığımız alan, beslenme biçimimiz, her ne varsa) ciddi anlamda değişmektedir. İnsan ister istemez çevresinin bir bileşenidir, çevredeki ciddi değişiklikler bir süre sonra insanda da karşılığını bulur. Bu durum hastalık tablolarının da kaçınılmaz olarak değişmesiyle karakterizedir. Hastalıkların verdiği belirtiler genellikle birbiriyle örtüşür. Oysa doktorlara eğitimleri boyunca sunulan ve öğretilen belli hastalık şablonlarıdır. Meslek yaşamları boyunca beklenen de karşılarına gelen sorunlu insanı (hasta) bu şablonlardan birine yerleştirmeleridir. Doktor yeterli bilgi donanımı ve deneyime sahipse döküntüyü bir diğerinden ayırt eder. Aksi durumda hasta algoritmada karşılığı olan yere sürüklenir. Konunun tıpla ilgili cephesinde hastanın yapabileceği çok fazla şey yoktur, hastalığın doğru ifade edilmesi ve elbette bunu doktora anlatabilmesi çok büyük önem taşır. Günümüz tıbbında daha çok hasta görebilmek adına giderek kısalan muayene süreleri hastaların dertlerini doğru ifade edebilmeleri için yeterli değildir. Eh, doktorların önemli bir bölümünün hastalığı doğru tanılaması da mümkün olmadığından, hasta çıkılmaz algoritma labirentinin içine girer.

Biden fazla hastalık üst üste örtüşebilir, kendini bilmek önemlidir

Hasta ve hastalığı farklı yerlere oturtan bir diğer özellik ise, aslında birden fazla tablonun örtüşmesiyle ortaya çıkar. Özellikle yaş ilerledikçe birden fazla kronik sorunun aynı kişide görülme olasılığı artmaktadır. Bu duruma uzun yaşamış olmanın getirdiği doğal birikimleri de eklemek zorundasınız. Tarama programlarının en büyük zaafı, sorun yaratmayan (hastalık tablosu oluşturmayan) zaten mevcut durumları da tarayarak ortaya çıkarabilmeleridir. Böbreklerde öteden beri var olan anjiyomiyolipom gibi iyi huylu tümörler, basit kistler görüntüleme yöntemleriyle kolaylıkla saptanabilir. Bu tablolar sadece kişiyi endişelendirmekle kalmak, işinin ehli olmayan doktorlarca uygulama hatalarıyla da sonlanabilirler. Bir lipomun (yağ bezesi) gerekmediği halde alınması sadece can sıkıntısı yaratır, ancak böbreğin gerekmediği halde alınması kişinin yaşam süresini doğrudan etkiler.

Size öncelikli önerim kendi kendinizin doktoru olmayı bilmenizdir. Kendi kendinin doktoru olmak, komşu önerisiyle tedavi girişimi anlamına gelmez. Kişi vücudunu, mevcut durumun gerçekten yeni bir sorun olup olmadığını anlayabilecek kadar iyi tanımalı, mevcut yeni durumun kendiliğinden ya da yaşam tarzı değişiklikleriyle geçip geçmeyeceği konusunda da bünyesine yeterince zaman vermelidir. Doktora başvurmak ve sorunu gerçekten olduğu gibi aktarabilmek ise bir sonraki önemli aşamadır.

(3.5.2011)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir