Geçen hafta aldığım önemli derslerden biri olarak nitelendirdiğim “Vazgeçilmeyecek insan yoktur” sözünün zıttı “bulunmaz Hint kumaşı olmak” betimlemesidir. Bu kumaş krem renginde, pişmiş ipekle dokunmuş bürümcüğe benzeyen ve nadir rastlanan bir dokuma biçimidir, nadir olmasının nedeni kesin olarak bilinmez. Olası bir nedeni dokuma tekniğinin yüksek beceri gerektirmesi, bir diğer açıklama ise, Kaşmir benzeri, hammaddesinin seyrek rastlanır olmasıdır. Deyim olumsuz anlam kazandığında “değilsin” ifadesine bürünür, vazgeçilmeyecek insan olmaması gibi, Hint kumaşı olmak da zorunluluk içermez, yerine geçebilecek alternatifler her zaman var olacaktır.
O halde tartışmanın esas çıkış noktasını oluşturan “Giderlerse gitsinler…” söylemine geri dönebiliriz, çünkü maalesef ilk kabullenmeyi doğru sayacak olursak önerme geçerlidir, “doğa boşluktan hoşlanmaz, boşalan yer doldurulur” anlamını taşır, günlük yaşam biz ne kadar daha üstününü ya da idealini arasak da elinde kalanla yetinmeyi kabul eder. Misal, eskinin mobilya ustaları yoktur, çünkü bu iş özel bilgi, görgü, deneyim ve üstüne üstlük sanat algısı gerektiren bir meslektir; ancak meslek erbabının azalmış olması evlerin boş kalmasıyla sonuçlanmaz. İşlerin makineleşmesi ve insanların daha ucuz üretilen hazıra yönelmeleri, oymalı, kakmalı, sedef bezmeli, varak kaplamalı modeller yerine, görünmeyen ahşap iskelete leke tutmayan kumaş kaplanan seçeneklerle sonuçlanır. Değişimin bir nedeni işlevi aksatmayan hazır ve ucuz seçenektir, ama diğer nedenleri evlerin “salon ve ‘salle a manger’ (yemek odası)” özelliğini kaybetmeleri, küçülmeleri, harcama kalemlerinin artması gibi değişikliklerdir.
Tıbbın sıradanlaşması
Bu örnek hayatın pek çok alanı için benzer biçimde geçerlidir; otomobil tamircileri parça değiştiren servislere, bakkallar, manavlar ve kasaplar market reyonlarına, terziler de konfeksiyonculara dönüşürler. Bu koşullarda Ar-Ge departmanları artık bir parçanın detay tasarımlarıyla uğraşır, en büyük otomobil markalarının Türkiye Ar-Ge departmanları bile mesela bir farın eğimini tasarlar, işin tamamı esas üreten ülkenin dışında bütünüyle tasarlanmaz. Günümüzde herhangi bir karmaşık sistemi başından sonuna üreten ülke sayısı neredeyse yoktur, zaten buna da küreselleşme adı verilir.
Maalesef aynı durum insan sağlığıyla doğrudan alakalı olan ve kutsal sayılan tıp mesleği için de kaçınılmaz gerçektir, ama bu alanda bilanço daha ağırdır. Tıp, mühendisliklerin aksine, var olan bir canlı sistemi kısmen anlamış, hastalıklarını kısmen çözmüş, ama bu konumunun önemini algılayamayacak kadar da duyarsızlaşmıştır. En son hekim soylu doktorlar dönemi yaklaşık bir on yıl önce kapanmış, özel hastaneler hazır mobilya dükkanlarının işlevine erişmiş, olası hastalık tanısı karşısında yapılması gerekenler de yapay zekanın kolayca uygulayabileceği algoritmalara indirgenmiştir.
Halkla ilişkiler konusundaki yetersizlik
Tıp alanında bu şu anlama gelir; (1) mesele işin görülmesidir, (2) işin gerçekte ne olduğunu bilen yoktur, (3) ama müşteri memnuniyetini sağlamak, bir şey yapıldığına inandıracak seçenekleri sunmaktan geçer. Bilgi ve görgü eksiği ortalama halkla ilişkiler becerisi olan biri tarafından durumun bir süre gözlemlenmesiyle kolaylıkla bertaraf edilir. Bu kesim çoğunluğa eriştiğinde (nasıl evine “nikel kübik” mobilya arayan kalmamışsa) artık “giderlerse gitsinler” sözü maalesef “sarf edilebilir” olur.
Ancak konunun en vahim yanı bu yetersizlik durumunu algılayacak hasta ve yakınlarının faturayı doktora kesmek gibi bir yanılgı içine düşmeleridir. Eksik olan bilgi aslında hiç olmamıştır, doktorlar verdikleri emek gereği nikel kübik mobilya hak edebilirler, lakin nitelikli bir halkla ilişkiler eğitimi almadıkları da buz gibi gerçektir.
Oysa durum şöyle çok daha iyi ifade edilebilir:
Söz ve müzik: Sezen Aksu
Vazgeçtim, gözlerinden
Vazgeçtim, sözlerinden
Bir ah de yeter
Sessizce, kimsesizce
Gönderdim dudaklarımı
Öpme al yeter
Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim, bilmez yüreğini
Ah bu koku, bu ten bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak, amadır şimdi
Vazgeçtim, gözlerinden
Vazgeçtim, sözlerinden
Bir ah de yeter
Sessizce, kimsesizce
Gönderdim dudaklarımı
Öpme al yeter
Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim, bilmez yüreğini
Ah bu koku, bu ten bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak, zamanı şimdi