Hastalıklarla mücadele etmeye verdiğimiz önem, konu sağlıklı beslenme olduğunda olması gereken çok gerisinde kalıyor. Sağlıklı gıda tüketimi dediğimiz zaman iki ayrı kavramı düşünmek durumundayız, bunlardan birincisi “sağlıklı”, yani yenmesinde sakınca olmayan gıdaların tüketilmesi, ikincisi ise bu gıdaların dengeli ve yeterince tüketilmesi. Bugünkü üretim ve hazırlama teknikleri dikkate alındığında gıdaların büyük bir bölümünün sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değil. Peki sağlıklı beslenme konusunda ne yapmalıyız? Bu sorunun yanıtı aslında çok açık, kısacası “sağlıksız” gıdalardan kaçınmalıyız. “Fast-food” beslenmeden uzak durmalıyız. Konserve edilmiş, katkılı mamul ürünleri tercih etmemeliyiz. Pişirme yöntemi olarak yüksek sıcaklıkta kızartmaktan, yakacak derecede pişirmekten sakınmalıyız. Sağlıksız beslenmeyi sürdüren birinin, ek başka yöntemler kullanarak bunu telafi etmeye çalışması mümkün değil.
Alışverişte karşılıklı güven önemli
Ne var ki dışarıda tüketilen yiyeceklerin her anlamda sağlıklı olduklarını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Gıda sektöründe olan firmaların ve bunu hizmet olarak sunan restoranların denetimi açısından konulmuş kriterler var, ancak mesele denetim aşamasına geldiğinde yeterli denetim yapıldığını söylememiz mümkün değil. Bir üretim tesisinin ruhsatlı olması, kurallara uygun çalıştığının garantisini vermiyor, dahası kaliteyi kesinlikle güvence altına alamıyor. Besin maddelerinin temin ederken ürünün kalitesinden emin olduğumuz yerleri seçmemiz gerekiyor. farklı yerlerden alışveriş yapmak yerine, zaman içerisinde karşılıklı tanışıklık ve güvenin oluştuğu yerleri tercih etmek, seçim konusunda bir avantaj yaratabilir.
Öte yandan saklama koşulları ve süresi her besin için kendine özeldir, ancak tercih edilmesi gereken olabildiğince taze tüketmek olmalı. Mamul, yani işlenmiş ürünlerden olabildiğince kaçınılması gerekmekte. Optimum fayda için pişirme özellikleri de büyük önem taşıyor. Bütün vitaminlerin belli bir sıcaklık hassasiyeti vardır, bu nedenle taze sebzelerin “öldürülecek” kadar pişirilmemesi gerekir. Buna karşılık sağlık açısından etin de iyi pişmesi, çiğ kalmaması gerekli. Bakliyatın kolay sindirilmesi için iyi pişirilmesi gerekir. Özetlersek, kişisel tercihler bir yana, gıdalardan optimum faydayı sağlamak, bütün bu faktörlerle yakından ilişkili.
Organik gıdalardaki sorun bakarak ayırt edilememeleri
Gıda güvenliği açısından bakıldığında, organik ürünler giderek ön plana çıkıyor. Kısaca tanımlamak gerekirse, organik beslenme “olması gerektiği” gibi beslenmek anlamına geliyor. Yenilen gıdaların doğal olması, genetik soyu değiştirilmemiş ve büyüme koşulları açısından doğal tarım yöntemleriyle yetiştirilmiş olması anlamına gelmekte. Biz besinleri vücudumuzun gereksinimlerini karşılamak ve yaşamımızı sürdürmek amacıyla alıyoruz. Ancak günümüzde gıdalar öyle bir değişim gösteriyor ki, temel amaçlarımızdan birisi artık yerken zarar görmemek halini alıyor. Organik gıdalar bize yerken zehirlenmemek güvencesini sunuyor. Ne var ki bu konudaki başlıca sorun yenen gıdaların organik olup olmadıklarının belirlenememesi. Bir besin maddesinin organik olup olmadığını bakarak anlayamazsınız. Bu nedenle aslında vurgulanması gereken ilk nokta, meyve ve sebzelerin mevsimi dışında yenmesinden kaçınılması. Mevsimi dışındaki meyve ve sebzelerin organik olması olasılığı daha zayıf, dahası besleyici öğeleri de daha kısıtlı.
Ancak genel olarak baktığımızda esas sorun taze sebze ve meyve de ortaya çıkıyor. Zira kuru gıdaları (özellikle bakliyatı) sertifikalı olarak üreten çok sayıda organik tarım kuruluşu mevcut. Yaş sebze ve meyve konusundaki en önemli önerim ise sayıları giderek artmakta olan organik gıda pazarlarının kullanılması. İstanbul’da Şişli Feriköy’de böyle bir Pazar var, Anadolu yakasına da açılmaya çalışılıyor. Bunun dışında Bursa Nilüfer Belediyesi’nin pazarı var ki, o da son derece başarılı bir girişim. Tüketicinin yapması gereken, yaş sebze ve meyveyi buradan mevsiminde alıp, derin dondurucuda saklaması.