Sayın Cumhurbaşkanım,
Sizin de yakından takip ettiğiniz gibi üniversitelerin büyük bir bölümünü ilgilendiren rektör seçimleri ve atamaları gündemimizin en önemli maddelerinden birini oluşturmaktadır. Öğretim üyeleri tarafından yapılan oylama sonucunda en yüksek oyu alan altı adayın adları Yüksek Öğretim Kurulu’na (YÖK) bildirilmekte, YÖK söz konusu listeyi üç adaya indirerek makamınıza iletmektedir. YÖK’ün bu elemede hangi kriterleri dikkate aldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu konuda kamuoyuna yansıyanlar, siyasi iradenin rektör atamalarında etkin olmak çabası içinde olduğunu göstermektedir.
Üniversitelerin yönetim biçimi “muhtariyet”tir. “Muhtariyet” bazılarınca sanıldığı ve “seçim yöntemi” olarak uygulanma gafletine düşüldüğü gibi, “muhtarlık” biçiminde yönetim değildir, “özerklik” anlamındadır. Muhtariyetin etimolojisi (kelime kökeni) irdelendiğinde bu durum daha açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Üniversitelerin yönetimlerinin “muhtariyet” (özerklik) olması bizim buluşumuz değildir. Bu onların mevcudiyetinin temelidir, “olmazsa olmaz” durumdur. Çünkü üniversiteler aklı, bilgiyi ve adaleti temsil eder. Yani üniversite (kainat) yapısı itibarıyla evrenin yeryüzündeki temsilidir. Üniversite (kainat) “mutlak gerçek”tir, “sadece” akla ve bilgiye dayalıdır. Hepimiz biliriz, “akıl akıldan üstündür, lakin aklın yolu hep birdir”. Herkesin aklı savunduğu bir ortamda çözüm zaten “birdir”.
Çok sayıda rektör adayından oylama doğrultusunda bir sıralama belirlenmesi, üniversiteyi oluşturan öğretim üyelerinin tercihini yansıtmaktadır. Bu tercih çıkarlar doğrultusunda değil, akıl ve bilgi doğrultusunda alınmış kararların toplam ifadesidir. Dolayısıyla YÖK tarafından yapılan ve hangi kriterlere dayandığı bilinmeyen sıralama değişiklikleri, üniversitelerin “akıl ve bilgi” temelli eğilim belirlemeleriyle örtüşmemektedir. Dahası sıralama değişikliklerinde siyasi tercihlerin belirleyici olmasının olağanüstü büyük sakıncaları bulunmaktadır. Siyasi erkin var olan bütün kurumları “ele geçirme” ve “kontrol altına alma” çabaları kısa süre içerisinde bütün sistemin kendi içine çökmesiyle sonuçlanacaktır. Bunun hatalı yaklaşımın en önemli bileşeni kuşkusuz üniversitelerdir, zira başta hukuk olmak üzere, hayatın bütün alanlarında akla ve bilgiye dayalı bilim üretiminin engellenmesi, yeri doldurulamayacak bir düzen bozukluğuna yol açacak, sistemin topyekun yıkılmasına neden olacaktır.
Yaşam birbirini dengeleyen karşı sistemler (açlık-tokluk, uyku-uyanıklık, stres-huzur vb.) üzerine kuruludur. Bir sistemin diğerine üstün hale gelmesi (getirilmesi) o sisteme üstünlük sağlamak söyle dursun yaşamla kabil-i telif değildir. Üniversiter yapının “özerk” olması tam ve mükemmel devlet mekanizmasının olmazsa olmaz unsurudur. Üniversitelerin siyasi kontrol altına alınması devletin mevcudiyeti üzerindeki en önemli tehdittir ve tarihte bu durumun olumsuz sonuçlarının çok sayıda örneği bulunmaktadır.
Yukarıda saymış olduğum gerekçelerle, YÖK’ün atamalar konusundaki tutumunun yanlış olduğunu makamınıza arz eder, saygılarımı sunarım.