Hepinizin bildiği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sağlık harcamalarına ve özellikle ilaca ayrılan bütçeyi yaklaşık dörtte bir oranında kısıtlama kararı aldı. “Özellikle ilaca” diyoruz, zira ilaç harcamaları ülkemizde en iyi izlenen ve denetlenebilen harcama kalemini oluşturuyor. Bunu yaparlarken, “Avrupa’daki en ucuz eşdeğer” kavramından hareket ettiler ve daha önceki uygulamanın belirlediği fiyatı da yüzde 60’a çektiler. Böylelikle Türkiye, olasılıkla dünyada ilacın en ucuz olduğu ülke haline gelmiş oldu. Bir şeyin fiyatının düşmesi kötü bir şey değilmiş gibi görünse de, ilaç gibi Ar-Ge yatırımı çok yüksek olan bir ürünün fiyatının olması gerekenin (dünya ortalamasının) çok altına indirilmesi ekonomik anlamda çok hatalı sonuçlara yol açacaktır.
Açıklamaya çalışalım. Birincisi, yazılarımızda sık sık dile getirdiğimiz gibi, ekonomi (ve genelinde elbette dünya) “dengeler üzerine kuruludur”. Serbest piyasa ekonomisinde fiyat piyasa tarafından belirlenir. İlaç için de durum benzerdir, Ar-Ge yatırımı yapan firmalar yeni ilaç geliştirirler, bunların patent koruma süreçleri yaklaşık 10 yıl içerisinde dolduğunda, eşdeğer jenerikleri piyasaya verilmeye başlanır. Bunun sonucunda o ilacın fiyatı geriler, tedavi üstünlüğü sağlayan yeni geliştirilmiş ilaçların kullanıma sunulmasıyla mekanizma işlemeye devam eder. Bu gözle baktığınızda Ar-Ge ve eşdeğer endüstri birbirini tamamlayan iki önemli unsurdur. Bu sistemin sağlıklı çalışmasının sigortası ise, mesleğini iyi bilen doktorlar ve eczacılardır. Gereksiz ilaç kullanımının kontrolü doğrudan doktor ve eczacının sorumluluğundadır.
Küçülmenin dalga etkisi çok daha büyüktür
Türkiye ilaç endüstrisi diğer endüstrilerle kıyaslandığında son derece güçlü bir endüstridir. Yabancı yatırım (üretim merkezleri) dünya ortalamasının çok üstündedir, yerli sermaye ile kurulmuş firmalar da (son yıllarda uluslararası ortaklık düzeyleri artmış olmakla birlikte) son derece modern tesislere sahiptir. SGK’nın son fiyat kararnamesi bu nedenle büyük bir sorun yaratmaktadır. İlaç fiyatlarının devlet kontrolü ile dünyanın çok gerisine çekilmesi ilaç endüstrisi için yüzde 30 civarında bir küçülme (konsolidasyon) anlamına gelir. Bunun sonucunda 2010’da en az 5000 yüksek eğitimli çalışan işsizlikle karşı karşıya kalacaktır. İlaç endüstrisindeki işsizlik sorunu, fabrikalar neredeyse tam otomatize çalıştığından özellikle beyaz yakalıların sorunudur. Heyhat, bu rakamlar ilgili bürokratlara aynen iletilmiş, “milyonlarca kişinin işsiz olduğu ülkemizde üç-beş bin kişinin daha işsiz kalmasının önemli bir sorun olmayacağı” yanıtı alınmıştır.
İlaç endüstrisini sadece ilaçla ilişkili bir endüstri olarak görmek de hatalıdır. Bugün için ülkemizde yetişmiş hekimlerin mesleki gelişimlerini sürdürdükleri bütün eğitim faaliyetleri de bütünüyle ilaç endüstrisinin katkılarıyla geçekleşmektedir. Nitekim endüstrinin söz konusu kararname karşısındaki ilk yanıtı “harcamaların azaltılmasıdır”. Bu yaklaşım başta yayın desteklerinin azaltılması (derneklerin yayın organlarının çıkmaması), toplantı desteklerinin sonlandırılması (ulusal kongre endüstrisinin dibe vurması) olmak üzere dalga etkisi de yaratacaktır.
Tsunami etkisi ise global dengeleri değiştirir!
Sorunun bir de global boyutu bulunmaktadır. Türkiye’de ilaç fiyatlarının aşırı düşmesi, ülkemizin sağlık harcamalarını azaltacak ve ilaç ihracatını artıracak gibi görünse de bu yaklaşım tamamen hatalıdır. Zira uluslararası ilaç endüstri karlılık durumunu “yerel” değil, “global” olarak inceler. SGK’nın aşırı aşağı çektiği fiyatlar nedeniyle toplam karlılık durumu çok olumsuz etkileneceğinden, endüstri için Türkiye’deki yatırımları kapatıp, başka bir ülkeye yatırım yapmak daha gerçekçi hale gelebilir. Bu durumda Türkiye Orta Doğu’ya olan satışlarda ana üs olmaktan çıkar, buradan “yok fiyatına” satış yapmaktansa, dünyanın başka ülkesinden nominal fiyatla satış yapmak daha çekici hale gelebilir.
İlaç fiyatını belirlemeye çalışan SGK, bütün bu durumdan ne kadar haberdardır bilemiyoruz. Ancak Türkiye kapalı bir ekonomi değildir, kendi ilaç harcamalarımızı azaltmanın bedeli, umduğumuz katkıdan çok ama çok daha ağır bir zararla sonuçlanabilir. Hele hele ileri teknoloji gerektiren ürünlerin artık hiç bulunamaması söz konusu olduğunda, “Dimyat ve bulgur” dönemi başlamış demektir. Bizden hatırlatması.