Tam Gün Yasası’nın Ocak 2011 sonu itibarı ile yürürlüğe girmesinin üniversite hastanelerine ciddi zarar vereceğine geçtiğimiz haftalarda değinmiştik. Yasanın mevcut hali ne hazırlayanların ne de yarı zamanlı çalışmak isteyen doktorların beklentilerini karşıladı, ancak üniversite hastaneleri ve elbette vatandaşlar bu durumdan ciddi zarar görecek. Sorunun bir örneği Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yakın zamanda yaşandı. Hastane işletmesinin karlı olmaması bahane edilerek, tıp fakültesi hastanesi Pendik’te Sağlık Bakanlığı’na bağlı çalışan bir binaya taşındı, ama işletme artık Sağlık Bakanlığı’nın elinde, yani bir nevi “doğan görünümlü şahin” modeli.
Üniversite hastanelerinin “zarar ettikleri” kavramına gelince, bu durum cidden bir kara mizahtır. Sağlık hizmeti alıcısının hemen bütününün devlet (SGK) olduğu ülkemizde kamu sağlık kurumlarının “kar beklentisi” içerisinde çalışmaları mantıkla bağdaşmaz. Çünkü bu durumda bir kamu sağlık işletmesinin karlı olması, devlete ek maliyet çıkarttığı anlamına gelir. Karlılık sadece özel sağlık işletmeleri için geçerli bir parametredir. Örnekle açıklamaya çalışalım, üniversite hastanelerinde faturalar hazırlanır ve SGK’ya gönderilir. SGK bunları kılı kırk yararak inceler. Bu inceleme örneklemeye göre yapılır ve bulunan hatalı faturalar genele yansıtılarak ödemeden düşülür. Diyelim ki memur dalgınlıkla bir yerine iki eldiven yazdı, bu bir eldiven fazlası bütün faturalara aksettirilerek geri gönderilir. SGK bu alanda çalışanlarına buldukları hata başına pirim vermektedir. Bu durumda üniversite hastanelerinin SGK’dan alacakları para hiçbir zaman belli sınırı aşamaz. Üstüne üstlük sağlıkta “torba (global) bütçe” uygulaması vardır, yani alacak/verecek hesapları aslında bir “müsameredir”.
Üniversite Hastaneleri Birliği’nin saptaması: Komplike vakalar sahipsiz kalacak
Durumu değerlendirmek ve çözüm üretmek amacıyla İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in öncülüğüyle bugüne dek beş toplantı düzenlendi. İlki 18-19 Nisan 2009’da düzenlenen toplantıların altıncısı 26-27 Kasım’da Anadolu Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. Bu çalışmaların sonucunda üniversite hastaneleri satın alma ağı kurulması, hukuk, sağlık sigortacılığı ve geri ödeme konuları tartışıldı. Ve Rektör Yunus Söylet tarafından “son söz olarak” 31 Ağustos 2009’da Ali Babacan Başkanlığı’ndaki Üniversite Hastaneleri Birliği Hazine Toplantısı’nda “…Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlara ve gereklere saygı duyuyoruz, Ancak, açıklanan bu kararlarla, üniversite hastaneleri mali yönden ortalama yüzde 14 ile 18 oranında geri gidecektir. Yüzde 2’lik Hazine kesintisi düşüldüğünde bu oran yine de en az yüzde 12 olacaktır, Tam Gün Yasa Tasarısı’nda öngörülen yüzde 800 oranındaki tazminatlar verilemeyecek, dolayısıyla tam gün uygulamasına geçiş değil kaçış olacaktır. Şimdiden muhtemel tehlikeli sonuçlar olarak; yurtdışına giden hasta sayısında artış
ile ciddi ve komplike vakalar yerine kolay ve rutin vakaların tedavisine ağırlık
verileceğini belirtmek isterim” denildi. Tam Gün Yasası’nın üniversite hastanelerini ve vatandaşı sokacağı durumun özeti de işte budur.
Tam Gün uygulaması sağlık hakkındaki eşitliği ortadan kaldırır!
Üniversite hastanelerinin kar elde etmelerinin tek yolu ücretli hasta kabulüdür. Örnek İstanbul Üniversitesi ise, bu kuruma bağlı çalışan üç fakülte ve iki enstitünün sadece yıllık poliklinik sayıları 2.5 milyon düzeyindedir ve bu rakama “konsültasyonla görüş alınan danışma hastaları” da dahil ederseniz 3 milyona yaklaşır. Bu hastanelerde gerçekleştirilen girişimlerin çoğu A ve B sınıfı özellikli operasyonlardır. Ancak mecbur kalıp gireniniz bilecektir, Çapa’nın altyapısı “ekonomik durumu iyi, hizmet ortamı beklentisi yüksek” (Nişantaşı piyasası) hastalara hitap etmez. Bu hastalar yine Çapa’nın doktorlarına, ama özel hastane koşullarında tedavi olurlar. Nitekim 2002-2009 arasında kamu sağlık harcamalarında üniversite hastanelerinin payı 3, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin payı 5, özel kuruluşların payı ise 12 kat artmıştır. O halde çözüm bu hastanelerin koşullarının “bulundukları yerde” modernize edilmesidir. Çapa ve Cerrahpaşa’nın bulundukları yerde yeniden inşa edilmeleri için Rektör Yunus Söylet gereken projeleri hazırlatmış, ama “nedense” henüz yanıt alamamıştır.
Bütün bu sıraladığımız gerekçelere rağmen Tam Gün Yasası konusunda ısrar etmek, halkın sağlığını hiçe saymak anlamına gelir. Ekonomik durumu iyi olanlar aradıkları uzmanı dışarıda da bulacak, ama hakkını koruduğumuz fakir “bir görüş” bile almaktan aciz kalacaktır!