Piliç konusundaki açıklamalarım sizin mesleğinizin sorgulanması amacını taşımamaktadır. Zira meslek sorgulaması yapılacak olursa, muhtemelen ilk sırada doktorlar gelecektir, bunu da her gereken durumda, odalar da dahil olmak üzere ifade ediyorum. Ancak meslekler erbabı olarak farkına varmamız gereken ilk unsur endüstrilerin meslek öğretilerinin çok ilerisinde olduğudur. Bugün tıp alanında her yıl en az 500 milyar dolar araştırma yapılmasına rağmen, hastalıkların bırakın tedavisi, artmasının engellenmesi bile mümkün olmamakta, buna karşılık ilaç satışları da olağan üstü düzeyde artmaktadır. Elle tutulur birkaç gelişme varsa bile, bunlar yine ilaç endüstrisinin sınırları içerisindedir, sonuç olarak tıp endüstrileşmiştir.
Benzer durum elbette üretimin endüstriyel hale geldiği tarım için de geçerlidir. Bugün piliçten, soyaya kadar her şey endüstriyel üretim mantığına varmaktadır. Bunun doğal sonucu sadece üretimin tekelleşmesi değildir. Üretim artık insan unsurunu da barındırmayacak biçimde yeniden şekillenmekte, insanı sadece tüketici olarak istemektedir. Piliç de dahil tarımsal üretimin ucuzlamasının bilinen iki yolu mekanizasyon ve kimyasallaşmadır. Buna karşılık hala daha fazlasını (ve elbette daha ucuza) almayı isteyen bir yaklaşım, elbette genetik müdahale ya da ilaçların amaç dışı kullanımlarından da kaçınmayacaktır.
Ancak bütün tartışmalar gördüğünüz üzere aramızda yapılmaktadır, endüstrilerden ses gelmemektedir. Bizim inandığımız konularda ilgimiz bulunan endüstrileri savunmamızda da bir sakınca görmüyorum. Ancak çocuklarımızın geleceği için aynı iyimserlikte değilim. Bilişim ve mekanizasyonla işimizi kolaylaştıran bankamatikler, piliç üretiminin de nasibini aldığı bant üretim sistemleri, geniş arazileri insansız işleyebilen traktörler, tarımda insan faktörünü kalıntı bahasına ortadan kaldıran ilaçlar ve burada sayamayacağım kadar çok uygulama standart işlemler gibi görünse de, iş olanaklarını da ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla nasıl endüstriyel tıp doktorları taşeronlaştırıyorsa, diğer endüstriler de bizi “dövüştürmelerine” rağmen hala yaranmaya çalıştığımız “sahiplerimiz” gibi görünmektedir.
Tartışmanın merkezi mesleğiniz değildir. Doğanın olanak sağlamayacağı kadar saptırılmış bir üretim metodunun sakıncaları ve sağlıklı tüketilebilir olup olmadığı, ama mutlaka bilimsel sınırlar içerisinde tartışılmaktadır. Bu noktada “bilginin bilinmesi ile yorumlanmasının (analiz) ayrı kavramlar olduğunu naçizane hatırlatmama izin verin. Meslek tartışılacak olursa merak etmeyin doktorlardan kimseye sıra gelmez. Bu ülkede “anne sütü beslemez mama verin”, “margarin kalp dostudur, tereyağından uzak durun” ya da “yumurta kolesterol yapar” algısını yaratanlar da doktorlardır. Her türlü hijyenik malzeme, çocuk ürünü de yine doktorlar ve dernekleri aracılığıyla pazarlanmaktadır.
“Beyaz”, renkler içerisinde kuşkusuz en çabuk kirlenenidir. Ama yine de algımız beyazın daha üstün olduğu biçiminde şekillenmiştir. Beyaz un, beyaz şeker, beyaz tuz, beyaz et gibi kavramlar da bizim için uydurulmuştur. Oysa insan yapımı beyaz olan tek şey saraydır, bütün bu entegre sistemler de sarayın beyaz kalması için çalışmaktadır.
- Hakan Boyardedi ki:
Prof. Dr. Ahmet Ergün: Tavuk Eti Gerçekten Suçlu Mu?
—————————————————————————–
“5 – “Yumurtada ne var ki ?” Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız. Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.” Ben bu ifadenin bir şaka olduğunu düşünüyorum. Yoksa biyoloji bilen hiç kimse bunu ciddi olarak söylemez, söylememelidir. Tavuklarda yumurtalıktan yumurta kanalına düşen bir yumurta sarısının yumurtlamaya kadar geçen süre 24.5-25 saattir. Bu sürenin yalnız 11 saati yumurta kabuğunun oluşumu sırasında geçer. Ve bir yumurta yumurtlanmadan bir sonraki yumurta kanalına düşmez. Hormon vererek dahi bunu gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir ticari yumurtacı melez yumurta tavuğu bir yılda, 365 günde 320 yumurta ancak yumurtlar. Bir başka ifade ile ancak 10 günde 9 yumurta verebilir. “Günde iki-üç defa yumurtlatılabilmektedir” ifadesi kesinlikle mümkün değildir.”
http://www.veterinary.ankara.edu.tr/?mdl=haber&haber_id=491
Yumurtanın oluşumu literatür bilgisine göre tamamen haklı olduğunuz üzere 24-25 saat sürmektedir. Bunun çok büyük bir bölümü kabuğun oluşturulmasına harcanmaktadır. Esasen benim bugüne dek yumurta konusunda “nasıl kar beyaz olabildikleri” dışında ciddi bir açıklamam olmamıştır. Zira yumurtaların yıkanması gibi bir kavram zaten ticari cihaz ve madde satan sitelerde de yer almaktadır. Ancak alandan aldığım bilgi söylediklerimi teyit eder niteliktedir.
Yumurtlama olmadan bir başka yumurtanın kanala giremeyeceği de anlaşılan kesin kural değildir. Çiftlik Dergisi’nden okuduğum bilgilere göre, Veteriner Hekim Adnan Serpen “yumurta içinde yumurta” konusunda da bir açıklama getirmektedir: “Veteriner biliminde patolojik vaka olarak değerlendirilen bu gibi anomali vakaları tavukta yumurta üretiminin gerçekleştiği ovaryum ( yumurtalık) ile kloaka (yumurtanın tavuktan dışarıya çıktığı en son kanal) arasındaki üreme kanalında bulunan infundibulum’a, ovaryumda arka arkaya şekillenen birden fazla yumurta sarısının bırakılması veya bir gün evvelki yumurta sarısının vücut boşluğunda kalarak ertesi günkü birden fazla sarı ile infundibulum’a girmesi, buradan birden fazla yumurta sarısının ayni anda yumurta sarısı ve akının kabukla kaplandığı hayvanın uterusuna inmesi, önceden gelen ve kabuklanmış yumurtanın, yumurta kanalının ters yönde hareketi sonucunda ileriye gideceğine geriye isthmus bölgesine hareket edip tekrar uterus’a gelmesi ve kabukla kaplanmak üzere olan çift sarılı yumurta ile birlikte uterus tarafından sanki yeni yumurta imiş gibi algılanması sonucunda gerçekleşmektedir.”
- Oğuz dedi ki:
Sayın Yavuz hocam, sizi sürekli takip ediyorum. Söylediklerinizin çoğuna hak veriyorum. ama çok büyük zarar verdiniz tavukçuluğa. dünyada çok daha ileri tavukçuluğa sahibiz.
Sizin yüzünüzden arkadaşımın babası iflas edecek.
Dünyadan çok daha ileride bir piliç endüstrisine sahip olduğumuza tamamen katılıyorum. Zaten tartışma piliç-tavuk aşamasının ötesine geçememektedir. Tavuğun çok ciddi besin kaynağı olduğunda hiçbir görüş ayrılığımız yok. Mesele endüstrinin tavuk değil, piliç üretmesinden kaynaklanmaktadır. Lakin uyarıların geçmişi iki yılda geriye gitmektedir, sektörün önde gelen firmalarıyla konuşulmuş ve önlemlerini almaları beklenmiştir. Amacımız kimsenin zarar görmesi değildir, ancak piliç tüketimi ucuz olması nedeniyle çok fazladır ve meselenin boyutu da bu nedenle ciddidir.
- Berkerdedi ki:
Yavuz Dizdar, sen yetersiz bilgiyle fikir sahibi olmaya çalışan sözüm ona bilim adamımsı takılan bir şeysin. Başarısız bir onkolog olarak alanın dışındaki konulara saldırıp medyatik olma çabasındasın. Bilgine güveniyorsan bu alanda uzman veteriner hekim, gıda mühendisi gerçek bilim adamlarının karşısına çıkıp savun tezini. Ya da uğraşma, bir şivava yavrusu bir de golden retriever yavrusu al. Doğduklarında az çok aynı boydalar. Bir de 2 ay sonra ve 6 ay sonra bak. Ondan sonra gel bana bu tavuklar hormonlu da ondan geç büyüyor de. Azcık zootekni, ırk bilgisi vs. öğren. Halkın kafasını bulandırma!!!
Canlıların doğal ortamdaki büyüme eğrileri elbette birbirinden farklıdır, tamamen katılıyorum. Ancak sorun doğal koşullarında bir yılda 2.5 kilogram ağırlığa erişen bir hayvanın, soy seçimiyle bunu 40 günde yapamayacak olmasındadır, aradaki fark doğanın izin veremeyeceği kadar büyüktür.
Ancak esas sorun ise hızlı büyüyen soyların nihai sağlık durumudur, zira hızlı büyümenin bedeli ciddi hastalık ve ölümdür. Bunların içinde eklem bozuklukları, kas nekrozları (özellikle göğüs kaslarının dejenerasyonu, yeşil kas hastalığı), vücut boşluklarında sıvı toplanması, kalp krizi gibi durumlar sayılabilir. Okumalarımın büyük kısmı artık bunun nasıl gerçekleştirilebildiğine yönelmiştir, çünkü bu verilerden çıkarılacak çok fazla yeni bilgi bulunmaktadır. İki soy arasında bu kadar fark oluşursa da buna artık tavuk denemez, sistematikteki adı değiştirilmek zorundadır ve yenip yenemeyeceği tartışılır hale gelir.
- Hakan Boyardedi ki:
Dr. Dizdar,
TVHB İzmir Veteriner Hekimler Odası Yayın No:2013/1
İnternet ve Medyada Yer Alan Kasaplık Piliç (Broıler) Eti Ve Yumurta Haberleri Üzerine Bir Değerlendirme
Tıklayınız: https://docs.google.com/file/d/0B0XPJBEIsBunaXBFNkpDY1BqQ00/edit?usp=sharing
Elbette okudum. Güzel bir değerlendirme olmuş, ancak tartışmanın esasına, yani 1 yıl 40 gün farkın ilişkin bir açıklama sunmuyor. Yine de yazanın ellerine sağlık, ileride dayanak alacağım metinlerden biri olacaktır.
- Hakan Sağırkayadedi ki:
Yard. Doç.Dr. Dizdar, siz sanırım kendi alanında akademik ilerleme yerine tavukla kafayı bozmuşsunuz. Size tavsiyem psikolojik destek almanız. Mutfaktaki resminizde zaten gıda hijyenini ne kadar hafife aldığınızın kanıtı. Lütfen herkes kendi işine baksın. Hayatında kümes görmemiş ve piliç kelimesinin anlamını TDK sözlüğüne bakmadan yorumlayan insanların yorumlarına karnımız tok bizim. Bilgisi olmadan fikri olan en şarlatan kişisiniz. Doğru olan bu.
Mutfak resmim iznim dahilinde çekilmiştir, ama konuyla alakası bulunmamaktadır. Bugüne dek gıda üretimi ve hijyeni konusunda çok fazla araştırma yapılmıştır, ancak gıdanın doğal bozulma sürecinin ne olduğu araştırılmamıştır. Mutfağın bu şekilde tutulmasının nedeni buna olanak sağlamasıdır. Piliç kelimesinin anlamını TDK sözlüğünün ötesinde de araştırdım. Kelimenin tarihçede bülüc “genç tavuk” (Hızır Paşa, Müntehab-ı Şifa, 1410 yılından önce yazılmıştır), puliça “kuş yavrusu” (Evliya Çelebi, Seyahatname, 1680 yılından önce yazılmıştır) şeklinde kullanımı anlamına uygundur. Kökeninin “küçük kuş” sözcüğünden alıntı olabileceği, pulíz “kuş, piliç” sözcüğünün küçültme hali olduğu ileri sürülmektedir (Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İsmet Zeki Eyuboğlu, Sosyal Yayınları). Kelimenin bu kullanımları endüstriyel olmayan piliç açısından doğrudur, hayvan “küçüktür”.
Kendi alanında ilerleme başka alanlardan bilgi aktarımı olmadığı sürece olanaksızdır. Mevcut alanların en gelişmiş olanı kesinlikle tavuk bilimidir. Ama bunun dışında botanikten mimariye geniş bir alanda bilgi birikimi edinmeye çalışıyorum.
- Neşe Aydemirdedi ki:
Dr. Dizdar;
Yorumlarınızı gerçekten hiçbir dayanağa bağlanmadan yaptığınızı düşünüyorum. Bu konuda yapılan bilimsel makaleleri, uzmanların görüşlerini hiçe sayarak halkı yanlış yönlendiriyorsunuz. Prof. Dr. Ahmet Ergün’ün açıklamalarını bir zahmet okumanızı tavsiye ederim.
Yaptığım açıklamaların elbette birden çok dayanağı bulunmaktadır. Amacım okuduklarımdan çıkarttıklarım doğrudan halkın bilgilendirilmesidir. Konu daha önce endüstriyle de değişik ortamlarda tartışılmıştır, ancak doğal sürece bu kadar aykırı üretim yapılabilir olmakla birlikte sağlıkla tüketileceği tartışmalıdır. Endüstri zaten reklamlar, ilanlar ve hatta kamu spotları gibi benim erişemeyeceğim imkanlarla konunun uzmanlarının görüşlerini aktarmaktadır. Ancak halkın tavuk algısı tazedir, yani mevcut piliçlerin tavukla bir alakası yoktur.
- Hakan Boyardedi ki:
Sağlıklı bilgi
http://www.sagliklibilgi.org/TR/10/Uzman-Gorusleri.htm
Bu kadar bilim insanı yanlış, yalnız siz mi doğrusunuz Dr. Dizdar?
Bilim insanları tavuğun nasıl 40 günde 2.5 kilogram ağırlığa eriştiğini ve 15 dakikada pişebildiğini açıklamak durumundadır. Bunun biyolojinin mantığı (sağlıklı sürdürülebilirlik) ve herkesin ortak algısı haline gelmiş olan “körpelikle” açıklanabilir bir durumu yoktur.
- Mustafa EKENdedi ki:
Sağlık Bilimleri eğitimi almış birinin, kaynak göstermeden ve bilimsel çalışma yapmadan salt kendi düşüncesini kamuoyuna aktarması ahlaki değildir ve almış olduğu eğitimin karşılığı değildir. Buradan tüm Veteriner Hekim meslektaşlarıma, kanatlı sektörü paydaşlarımıza, Veteriner Fakültelerimize, TVHB ve meslek odalarımıza, Türk Tabipler Birliği ve Tabipler odalarına, STK’lara yasal girişimlerde bulunulması konusunu ivedilikle yaşama geçirmelerini öneriyorum. Gerçekten bilimsel çalışmalarda kanatlı sektöründen elde edilen ürünler sağlık riski oluşturuyorsa tasfiye edelim bitirelim bu işi. Ekonomik hayvansal protein kaynağı olan kanatlı sektörü, bugün geldiği noktadan geriye götürülmek arzularının konusu olamaz olmamalıdır. Lütfen bilimselliğe yönelelim. Ampirik düşünceler sahibini küçültür.
Saygılarımla…
Dr.Veteriner Hekim
Mustafa EKEN
Yeni düşünce farklı düşüncelerin tartışılması ile doğar. Veteriner meslektaşlarımız elbette kendilerine öğretileni anlatıyorlar, ben de kendi okuduklarımdan açıklama getirmeye çalışıyorum, bu konuda bir ikilem bulunmamaktadır. Ne var ki, bilimsel açıklamaya muhtaç bir çelişkinin odalar ya da STK’lar aracılığıyla açıklanması söz konusu olamaz. Burada tartışmanın merkezi bilimsel bir ikilemdir, ama ürün herkes tarafından tüketilmektedir. Amaç asla bir endüstrinin tasfiyesi değil, makul, mantıklı ve elbette tüm tarafların haklarını koruyacak şekilde yeniden yapılandırılmasıdır. Ahlaklı olan zaten budur.
- Ünsal Samidedi ki:
Sevgili Veteriner Hekim meslektaşlarım,
Akademik geleceğini kendi branşı üzerine değil de, bihaber olduğu konular hakkında fikir beyan ettiğini?… düşünen birine cevap vererek pirim yapmasına katkıda bulunmayalım… LÜTFEN
Benim amacım pirim yapmak değildir. Okuduklarımdan çıkarttıklarıma dayanarak insanlara bilgimi aktarıyorum, mesleğim korumak üzerine kuruludur. Zaten eleştirinin odağı veteriner hekimler değildir.
- Birgül Şenovadedi ki:
Sayın Dizdar, Türkiye’de tavukçuluk sektörü gerçekten dünya standartlarındadır. Kuş gribiyle mücadelede veteriner hekimlerimiz Avrupa’ya örnek olmuşlardır. Bütün Avrupa aman ithalatımız düşmesin, isletmecilerimiz zarar görmesin diye enfekte tavuk sayılarını bile açıklamaktan kaçınmıştır. Türkiye ise kuş gribi mücadelesini şeffaflıkla sürdürmüş ve bu illetten kurtulmuştur.
Örnek verdiğiniz İngiltere en ufak bir zoonoz salgınında üreticisini korurken siz neden Türk tavukçuluğuna darbe vurmayı kendinize iş edindiniz? Tavuk eti sağlıklıdır, gönül rahatlığıyla yiyiniz. Kanserin bir çok nedeni vardır, önlenebilmesinin tek yolu da şimdilik beslenme gibi gözükmektedir. Ama broiler piliçlere ve tavukçuluk sektörümüze bu kadar çamur atmak insafsızlık.
Burada zoonoz salgınından söz etmiyorum. Aşırı derecede değiştirilmiş bir biyolojik sürecin nasıl olabildiğini tartışıyorum ve nedenlerini araştırıyorum. Piliç endüstrisinin tıptan çok ileride olduğunu defalarca ifade ettim. Benim pilicin hızlı büyütülmesinin olası mekanizması ve çok tüketildiği için yaratabileceği sakıncalar konusunda zaten kanaatim var. Ancak onların uyguladıkları mantıkla tıptaki ve biyolojideki pek çok daralmanın da aşılabileceğini görüyorum. Amacım asla çamur atmak değildir, vatandaşın kararını da değiştiremem. Ancak “üreticisini koruyan” sistemin bizde kuş gribi bahanesiyle köylerdeki mevcut tavuk envanterini de ortadan kaldırmış olduğunu üzülerek görüyorum.
- Osman Orhandedi ki:
Sayın Dizdar, yazılarınızdan okuduğum kadarı ile insanların doğal ve zararsız et ve et ürünleri yemesini dile getirirken bilgi yetersizliğine bağlı olarak modern kümeslerde tavukçuluk yapan ve tüm dünyaya özellikle Avrupa’ya tavuk eti ihraç eden bir sektörü karalayarak yapıyorsunuz. Bu davranışınız adının başına DR konmuş bir insan olarak etik değil. İnsanlara en büyük zararı bilgisizlik verir. Bu konuda sektörde çalışmış ben de dahil olmak üzere bir çok bilim adamı sizin bilgi yetersizliğinizi giderebilir. Bence önce bu konuda kendinizi tamamlayın sonra doğru eleştirilerinizi yapın.
Bilgileriniz sağlamsa yetersizliğe girmeniz için herhangi bir neden yoktur. Ben de bilgilerimin kaynağını veterinerlik dergilerini okuyarak aldım. Sorguladığım şey artık biyolojik bir sürecin doğal olanaklarının nasıl bu kadar esnetilebileceğidir. Piliç endüstrisinin ticari başarıları ayrı bir konudur ve tamamen haklarını teslim etmek gerekir. Ancak etik kısmı farklıdır, benim etik algım sakıncası olduğuna kanaat getirdiğim bir konuda toplumu bilgilendirmeyi zorunlu kılar. Nitekim konu veterinerlerle de tartışılmış, bu kadar hızlı büyümenin nedeni açıklanamamıştır.
- Prof. Dr. Faruk BALCIdedi ki:
Sayın DİZDAR,
Bilim araştırmalar ve somut bilgiler ile yapılır. Gerçekler ile uzaktan yakından ilgisi olmayan iddialarınıza karşı bilimsel ve kanıtlara dayalı bilgiler aşağıdaki linkte verilmiştir. İddialarınızı her ortamda karşılıklı olarak tartışabiliriz.
http://www.banvit.com/haberler.html#
Somut bilgi ile neyin ifade edildiğini anlamasam da, bilimin bilgi ve araştırmayla yapıldığı görüşünüze tamamen katılıyorum. Ancak bunun bir sonraki aşaması da yorumdur. Ben de kendi yorumlarımı iletmeye çalışıyorum.
- Hakan Sağırkayadedi ki:
Turkey has a modern chicken industry with about 80 per cent of chicken production in fully integrated facilities where HACCP (Hazard Analysis and Critical Control Point) and GMP (Good Manufacturing Practices) are practiced. The Turkish poultry industry has grown enormously and in 2009 broiler meat production was estimated to reach 1.25 million metric tons (MMT), up almost 17 per cent from a year earlier when production totalled 1.07 MMT. In 2010, broiler production is forecast to reach 1.3 MMT. Turkish poultry production capacity is 1.5 MMT/year. Commercial egg production was 10.5 billion eggs in 2007, 11.5 billion in 2008 and 12.0 billion in 2009. In 2007, egg production in Turkey ranked 10th in the world by value, 11th by volume.
Poultry feed costs represent 70 per cent of total production costs. Most feed is imported, leading to higher production costs that make Turkey less competitive. In CY 2008, Turkey imported 4.96 MMT of feed ingredients, including 1.23 MMT soybean, 530,971 MT corn gluten feed, 521,855 MT dried distillers grains with solubles (DDGS) and 359,000 MT of soybean meal. On 26 October 2009, the Ministry of Agriculture and Rural Affairs published a regulation covering biotechnology in food and feed. The regulation prohibited the importation of all genetically modified (GM) products. This will lead to even higher feed costs.
In 2009, Turkey’s poultry exports rose 44 per cent over 2008, mostly due to increased exports to Iraq, which is now Turkey’s largest export market for poultry. In 2009, Turkey also resumed exports of poultry to China, which had been banned in 2008 due to avian influenza worries. At the same time, exports of chicken meat to Azerbaijan fell almost 50 per cent.
Turkey gained access to the EU market in March 2009 when SANCO (the EU’s Directorate General for Health and Consumers) published a list of Turkish companies whose products could be imported into the EU and the relevant health certificate on its web page. The seven companies listed have a 70 per cent market share in Turkey and they are approved to export poultry products processed at more than 70°C. Turkey started exporting in August 2009 but total exports to the EU only reached 60 MT.
The Russian Veterinary and Plant Quarantine Service (FVBKS) inspected Turkish poultry establishments in August and September 2009. Six plants were approved as eligible to export to Russia. Turkish Prime Minister Erdogan visited Russia on 12 to 13 January 2010 and during this visit, Russian authorities declared Russia was interested in importing up to 500,000 MT of poultry meat from Turkey. Turkish producers estimate that Turkey could supply Russia with no more than 55,000 MT of chicken meat annually.
USDA FAS GAIN Report; EU Directorate-General for Health and Consumers; TURKSTAT; news wires
Source: newsroom – meattradenewsdaily.co.uk
Aktardığınız bilgiler için teşekkür ederim. USDA veri kaynaklarımdan biridir, zaman zaman bilgi alışverişinde de bulunuruz, ancak değerlendirmesi işin ekonomik boyutuna ilişkindir.
- Mehmet Oraldedi ki:
Hocam, bu ülkede her meslek gurubundan insanların yaptığı hilelere yolsuzluklara nerede ise her gün şahit oluyoruz. Nedense bu tavuk tüccarları evliya edasıyla ortalıkta dolaşıyor. Biraz daha konuşsalar insanlar dininden vazgeçip tavukçuluğa inanacak. Her sektörde şarlatan üretiminde birinciliği hiç kimseye bırakmamış bir ülke olarak nedense tavukçularımız çok masum. Her gün hormonlu gıdalarımız gümrük kapılarından geri dönerken. Nedense tavukçularımız evliya olmuş. size yapılan saldırılardan ne kadar doğru tespitler içinde olduğunuzu daha da iyi görüyoruz. Bizleri aydınlattığınız ve tüm şarlatanlıklara karşı cesurca uyardığınız için kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.
Çok teşekkür ederim. Üreticileri zora sokmak gibi bir amacım hiç olmadı, öğrendiklerimi anlatıp, bilgilendirmeye çalışıyorum.
- Murat Şeneldedi ki:
Sayın hocam, 4 gramlık draje sakızda 22 kalem katkı maddesi var. Gerek ticari kaygılarla, gerekse başka sebeplerle sizi eleştiren insanlara acıyorum. Çünkü onlar kanser denen illetin ne olduğunu, kollajenin ne olduğunu bilmiyorlar. En önemlisi ise (Allah korusun) kanser olmayacaklarını düşünmeleri. Gelişmiş ülke marketlerinde kutu süt satılmamasını; pişirme süresi yazmayan tavukların satılmamasını; ambalajlarında peynirin olgunlaşma derecesinin neden yazdığını ve 40-45 günden sonra kesilmeyen tavukların akıbetinin ne olduğunu AÇIKLAYAMADIKLARI sürece sadece konuşmuş olurlar. Zorluklarla dolu yolunuzda bizleri aydınlatan bilim ışığının hiç sönmemesi dileğiyle.
Maalesef haklısınız. Gıdaların içerikleri bizim bildiğimizden, vücudumuzun dayanabileceğinden çok öte değişim göstermiş. Elimizden geleni yapıyoruz.
16. Hakan Boyardedi ki:
Murat Bey,
Bağlantıya tıklayın lütfen, açılan web sayfasının alt bölümlerinde kutu sütleri
görebilirsiniz.
- Hakan Boyardedi ki:
Sanırım erişim bağlantısı görülmüyor:
http://www.mysupermarket.co.uk/shelves/Shelf_Milk_in_Tesco.html
http://images2.mysupermarket.co.uk/ProductsDetailed/92/049292.jpg?v=2