Geçen haftaların özeti, kültür insanların ilgi odağı haline gelen mekanlar yaratır, ancak kültürle ortaya çıkan bu mekanın hakkını veremeyenler onu işgal ettiğinden, orijinal kurucuları göçmek zorunda kalır. bunun güncel ve iyi bilinen karşılıklarından biri de aslında Bodrum’dur. Bodrum Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın sürgün mekanıdır. Şair Bodrum’u o kadar sever ki yarattığı kültür bir süre sonra Bodrum’u ilgi odağı haline getirir. Buna karşılık aşırı talep dokuda bozulmayla sonuçlanır. Bir zamanlar benim de doğrudan şahit olduğum kıyıdan ahtapot yakalayan çocuk yok olur, ahtapot ve kalamar talebi, artık ithal ürünle ve fahiş fiyatlarla karşılanır hale gelir. Dükkan sahipleri “müdavim” olanlardan çok istediklerini karşılayanlara saygı göstermeye başladığında eski müşterilerini de kaybederler. Bu durumda Bodrum merkezi dağılır, çevredeki daha bakir köylerde yeni koloniler kurarlar, böylelikle mekan göçü gerçekleşir. Bodrum merkezi artık yüksek sezon yaz aylarında imkan sahibi sonradan görmelerin itibar ettiği, ama para kazanmak için can atan yerlilerin de en çok bunlara itibar gösterdiği bir kozmopolit ortamdır. Gerçek Bodrum daha çok el ayak çekilince sevimlileşen bir sonbahar kış diyarı haline dönüşür.
Üstüne konanların kırılma noktası
Şehirlerin bu döngü içerisine girmeleri bir yerde kaçınılmaz, ama bir yerde de geri dönüşlüdür. Şehir kurabilen kültür bir yeri bırakıp göçerken aslında anılarını beraberinde götürür. Çağın dinamiği ister istemez bu koşulları dayatmıştır, ama kültürün hafızası onu oluşturan insanın hafızasından daha kalıcıdır. Burada etkili bir diğer unsur da “üstüne koymak yerine üstüne konmak” zihniyetini güdenlerin kalıcı medeniyet kuramamalarıdır. Eğer sürekli gelir sağlayan bir doğal zenginlik yoksa üstüne konmak hiçbir zaman kalıcı olmaz, bilakis üstüne koyanların biriktirdikleri kültür altında ezilir. Derken devir tersine dönmeye başlar, üstüne koyanlar daha fazlasını biriktirdiklerinden hem kültürel hem de maddi açıdan zenginlikleri artar. Üstüne konanlar ise hazırdan harcamak eğiliminde olduklarından kritik birikime erişmeleri, erişseler bile bunu kültüre dönüştürmeleri mümkün olmaz. Sonunda bir kırılma noktası yaşanır, bu durumda yeni kaynak için mevcudun satışı söz konusu olacaktır. Böylelikle zamanında bizatihi kurulan bölgeye bu kez satın alarak dönülür.
Mekan göçü yine başlangıç noktasında sonlanır
Bunun en yakın örneklerinden biri İkinci Dünya Savaşı sonrası Berlin’inin yeniden birleşmesidir. Savaşı çıkarandan ve hatta kazanandan bağımsız olarak, zaman eski yaraları sarar, savaşla kaybedilen bu kez ekonomik olarak geri alınır. Toplumların nasıl ortaya çıktığı kolay açıklanamayan bir ayrı hafızası var görünmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ni kuranlar bile aslında tamamen bakir sayılabilecek bu yeni kıtayı imara açtıklarında isimleri sıfırdan koyamamışlardır. Çoğu yerin adlandırması Avrupa’daki karşılığına “New” öneki konularak yapılır. Aradan onlarca kuşak geçmiş olmasına rağmen yeni isim koyamama / bulamama zaafının elbette geride bıraktıklarına geri dönmek gibi bir karşılığı da olacaktır.
Tarih başı olmayan, bizim de aradan girdiğimiz bir tiyatro kumpanyasına benzer görünmektedir. Oyun ne kadar geriye sarılırsa sarılsın hep daha öncesi de olmak zorundadır; nitekim bütün hikayeler, bütün masallar “bir varmış, bir yokmuş” sözleriyle başlar. Bir şey varsa, yeni başlıyor bile olsa öncesi de olmak zorundadır. Görünen o ki mekan göçü başlanılan noktada tamamlanır, bu tarihin tekerrüründen çok da farklı değildir.