Aşkın parçaladığı kilise, savaşın değiştirdiği ticaret

Karasal hakimiyetin bir gönül meselesi nedeniyle mi din merkezli olmaktan çıkıp ticaret merkezli hal aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Hikaye daha çok Diğer Boleyn Kızı (The Other Boleyn Girl, Philippa Gregory) romanıyla bilinir hale gelmiştir, İngiltere Kralı VIII Henry erkek varisi bulunmamakta, taht bu nedenle tehlikeye düşmektedir. Eksiği gidermek nedeniyle bulunan çözümlerden biri gayrimeşru ilişki ile bir erkek varis edinilmesi olur, önerilen adayın aksine kral nişanlı olan küçük kardeşini tercih eder, ama amacına erişemez. Birkaç yıl sonra dönen büyük kardeş ise sonunda kralı öyle bir etkisine alır ki, birlikteliklerini remi evliliğe bağlar. Olası çözüm kraliçeden boşanmadır, bu yaklaşım Krallık ve Vatikan’ı karşı karşıya düşürdüğünde boşanma onayı gelmez. Bu durumda alınan karar çok radikaldir; İngiltere kralın boşanabilmesini mümkün kılmak adına Roma Katolik Kilisesi’nden (Vatikan) ayrılıp Anglikan Kilisesi’ni kurar. Ne var ki bu seçim yeni kraliçenin erkek varis doğurmasını sağlamaz. Buna karşılık, sonu idama giden Diğer Boleyn Kızı’nın çocuğu I. Elizabeth tahtı 45 yıl yönetir.


Görsel: Karayip Korsanları, East Indian Trading Company gemisi ve flaması

Dinin yönetmek açısından çok kullanışlı olduğu düşüncesi Roma’nın Hıristiyanlaşmasından beri çok iyi bilinse de, kralın gönül meselesinin dini aşmış olması son derece şaşırtıcıdır, “gönül ferman dinlemez” sözünü bir kez daha kanıtlar. Beri yandan dönem zaten Katolik din anlayışının Protestanlıkla bölündüğü dönemdir. Vatikan ruhani durumunu kötüye kullanmakta, dini otorite taç giymeden eş seçmeye kadar onay kurumu görevini yürütmektedir. Bu yaklaşım çok zaman önce yazmış olduğumuz “yönetici erkin tanrı kökenli olması” düşüncesinden farklı değildir. Antik Mısır Firavunları nasıl Tanrı’nın temsilcisi sayılıyorlarsa, yönetim erkinin atanması da Tanrı’nın iznine tabi olacağından Papa’nın kontrolü altındadır. Nitekim Birleşik Krallık’ta taç töreni Canterbury Piskoposu tarafından yönetilir. 

Protestanlığın doğuşu ve din savaşlarına açılan kapı

Ne var ki Martin Luther’in kilisenin kapısına çivilediği iddia edilen protesto Rönesans’ın etkisiyle güçlenince bunun bir mezhep haline gelmesi kaçınılmazdır. İlginç bir biçimde Kuzey Avrupa ülkeleri Protestanlığı benimserken, Kıta Avrupası’nın güneyinde hakim olan görüş Katolik kalmaktır. İşin içine hanedanlık kavramı da girdiğinde Avrupa’da din merkezli savaşlar dönemi başlar. Seksen Yıl Savaşı (1568-1648) Otuz Yıl Savaşı (1618-1648) gibi mezhep kavgaları Avrupa’da 16. Ve 17. Yüzyılın genel sorunudur. Söz konusu savaşlarda toplam can kaybının ne kadar olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bütün kaynaklar din merkezli savaşa aktarıldığından yoksulluk ve salgın hastalıklar da genel kural haline gelecektir. Ama bu dönem ilginç bir biçimde siyasi nüfuzun din merkezli olmaktan ticarete kaydığı süreci de başlatır görünür. Çünkü bunun hemen öncesinde Amerika’nın keşfi, dünyanın yuvarlak olduğunun anlaşılması, antik ticaret yollarının karadan denize kayması ile sonuçlanacaktır. Denizlerde güçlü olan ülkeler İngiltere ve Hollanda askeri güç kullanmanın riskli ve maliyetli olduğunu anlar, kendi donanma gücü yerine ticari imtiyaz verilmiş şirketlerin oluşmasını destekler.

Devlet gücünün imtiyazlı ticarete aktarılması  

Karayip Korsanları’nda Kaptan Jack Sparrow’a “rakip” olarak anlatılan gemiler aslında Britanya donanması değil, imtiyaz verilmiş şirketin ticaret yollarını korsanlara karşı korumakla yükümlü şirket gemileridir. İmtiyazlar ve büyüme o kadar istikrarlı gerçekleşir ki, sonunda bir dönem gelir ve şirketin gücü kraliyetin resmi donanma gücünü aşar. İşte Doğu Hindistan Ticaret Şirketi (East Indian Trading Company) bunlardan en iyi bilineni ve en uzun yaşayanı olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir