Bir Şan yangını bu, bütün dünya günahkar (Ferhan Şensoy’un aziz anısına…)

Ferhan Şensoy’u beklenmedik bir biçimde kaybettik, yaşı yetmiş olsa da içi yirmiyi geçmezdi. Çoğu kişinin yakından tanıdığını sanmıyorum, en azından ben tanımazdım. Onu üç kez izlemek şansım oldu, ama hafızamda bıraktığı esas iz yanmakta olan Şan Tiyatrosu’ydu.

Zaman 1980’lerdi, İran’da Şah Pehlevi gitmiş, İslam devleti adına Humeyni hakim olmuştu. Biz o zamanlar lisedeydik, komşumuz İran Konsolosluğu, değişimi sadece bayraktan değil, binanın önüne konan bariyerlerden bilmiştik, hala yerlerinde dururlar. Nitekim İran’daki değişim aslında devlet yönetim sistemi değildi, “dine hakaret etti” denerek Salman Rüşdi için ölüm fetvası verilmişti. Bu ortamda Ferhan Şensoy Şan Tiyatrosu’nda Şahları da Vururlar’ı sahneye koydu, göndermelerin bir ucu bize de dokunuyordu.
Eser aslında din eleştirisi değildi, içerik bağnazlığın kötülüğünü anlatmaktaydı, velhasıl sesler yükseldi. Ama bir sonraki eser Munzır Tiyatro oldu. İzlediğim ikinci oyunuydu, o da buram buram politik eleştiri barındırıyordu, Ferhan Şensoy etkisi fazla derindi. Sürtüşmenin genel kaderi olsa gerek, bu kez de tiyatro bir patlamayla tutuşuverdi. Tiyatronun bekçisi yaşamını yitirdi, çatısı tamamen gitmiş enkazının içine girdiğimi de çok iyi hatırlarım. İstanbul’un çokuncu, yakın zaman tiyatroların ikinci yangınıydı, sebebine “elektrik kontağı” dendi.
Ferhan Şensoy satılmış biletlerin iade parası için bu kez Ferhangi Şeyler’i yazdı, üçüncü seyrettiğim performansıydı. Oyun her seferinde günlük yeni yorumlarla iki binin üzerinde sergilendi, içerik her seferinde güncellendi. Ferhan Şensoy Münir Özkul’dan devraldığı Kavuk’un içini layıkıyla doldurdu. Üstelik artık sabit adresi Ses Tiyatrosu’ydu, tam da mekanıydı, 1885’te Cirque de Pera (At Cambazhanesi) olarak açılan sahne 1904’te yenilenmiş en eski gösteri salonuydu. Beyoğlu’nda hala kalan son tiyatrodur derler.
İşte Ferhan Şensoy’a tiyatrodaki ayrıcalıklı gücünü sanatındaki becerisinden öte, düşüncesini doğrudan “sanatıyla ifade etme nezaketi” verdi. Muhtemelen gerçek yaşamı oyun, sahneyi gerçek yaşam olarak bildi, sanatçı kimliği Kavuk’un içinde, ama gündeliğin hep dışında kaldı.
Bu edinilmesi en güç başarısıydı, yerinin doldurulamayacağını söylemek bu kez zor değil.
Şan Tiyatrosu bile bir kere yandı, oysa Ferhan Şensoy o alevleri hep bağrında taşıdı, yolumuzu aydınlatmak için…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir