İngiltere’nin kurduğu şirketlerin en önemlisi kuşkusuz Doğu Hindistan Şirketi’dir (East Indian Company). İngiltere’nin Kral VIII. Henry boşanma engelini kırmak adına Vatikan kontrolündeki Kıta Avrupası’ndan ayrılma sürecini de başlatır. Ticaret savaşa rağmen sürse de dini otoritelerin ayrılması pek çok açıdan belirleyicidir. Vatikan’ın kontrolünden kalan İspanya ya da Portekiz gibi ülkeler yeni bulunan kıtaları bir yandan sömürürken diğer yandan dini anlamda dönüştürme çabasına girerler. İngiltere ve beraberinde davranan Kuzey Avrupa ülkelerinin Protestan olmaları sömürgeleştirme hareketinin dini unsurunu geri plana iter. Buna karşılık yeni bulunan ya da Güney Avrupa’nın hakimiyetinde kalan yerlerdeki güç anlayışı daha çok ticarete kayar. Devletlerin şirketlerle ortaklığa gitmeleri egemen olma unsurunu dine değil ticari üstünlüğe bağlar.
Başlangıçta deniz ticareti de ülkelerarası rekabete tabidir; 1588’de Sir Francis Drake komutasındaki İngiliz donanmasının İspanya donanmasını ağır bir yenilgiye uğratmasından sonra, İngiliz ticaret gemileri okyanuslarda daha etkin faaliyet göstermeye, özellikle Hindistan seferlerine başlarlar. Denizci tacirler bir araya gelip sermayelerini arttırır ve İngiltere kraliçesi I. Elizabeth’ten imtiyaz isterler. Sonunda 31 Aralık 1600’de Doğu Hindistan Şirketi bu ayrıcalığı almayı başarır. Doğu Hindistan Ticaret Şirketi Doğu Hint Adaları‘yla ticaret amacıyla kurulmuş olsa da daha çok Hint alt kıtasıyla ticareti kurar, Doğu ve Güneydoğu Asya’da bir ticaret tekeli oluşturur; ama zamanla politik bir oluşum hâline gelir. 18. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar Britanya emperyalizminin bir aracı olarak kullanılır. 19. yüzyılda faaliyetleri Britanya etkisinin Çin’e yayılmasında da etkili olur, hatta ileriye yönelik yeni bağlantı noktalarını da saptar.
Not: Taha İ. Özel tarafından kaleme alınan değerlendirme yeni çıkmıştır ve son derece değerli bir çalışmadır.
Şirketin önemi
Doğu Hindistan Şirketi birkaç anlamda büyük önem taşır, ticaret bunlardan sadece birisidir. Devlet şirket ortaklığı anonim, yani halka (aslında asillere) açık şirket mantığının temelini kurar. Burada isteyen herkes şirketten pay sahibi olabilir, bunun için katılması yeterlidir. Şirket kralın onayına tabi olduğundan devlete kardan pay alma hakkı sağlar, ortaklara da bir yerde devlet güvencesini sunar. Bu model aynı zamanda “asil-vekil” kavramının ana tartışma konularından birini oluşturur. Ortak sermaye koyarken idare konusundaki yetkisini yönetim kuruluna devretmektedir, dolayısıyla yönetim kurulu sermayedarların temsilcisi konumuna erişir. Çok daha sonraları yeniden kurulacak olan parlamentolarda halkın temsil yetkisinin oylamayla başkalarına (biz bunlara genel olarak milletvekili diyoruz) aktarılması da aynı yaklaşıma bağlıdır.
Ada devletinden güneş batmayan imparatorluğa
Ancak şirket olmanın başka başka avantajları da vardır ki bunlardan biri tanınmış olan imtiyazdır. Kraliyet ortaklığa giderken devletinin temsil yetkisini şirkete aktarmaktadır. Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nin donanma gücü bu imtiyaz sayesinde giderek büyür ve İngiltere’nin toplam donanma gücünün ötesine geçer. Kurulan şirket sadece ticari donanma gücüyle yetinmez, ticari filoyu koruyacak savaş gücünü de oluşturur. Şirket büyüyüp hakimiyet alanını artırdıkça dolaylı yoldan imtiyaz aldığı devletin hakimiyet alanını da artıracaktır.
İngiltere ve Doğu Hindistan Ticaret Şirketi ortaklığı yaklaşık 275 yıl sürecek ayrı bir dönemi başlatırken, küçük bir ada devletini “topraklarında güneş batmayan imparatorluk” seviyesine de eriştirecektir. Şirket hakimiyeti altına aldığı bölgelerde genellikle yerel yönetimlerle ticari işbirliğine girer, ama askeri gücü hep bir tarafta durur. Bunun uzun dönemli getirisi bir gün şirket akdi sonlandırılsa bile merkezi yönetime bağlı İngiliz Milletler Topluluğu’nun ortaya çıkması olacaktır.