Son günlerin en çok konuşulan konularından biri “Ponzi” olarak adlandırılan bir dolandırcılık sisteminin açığa çıkması oldu. Kavrama adını veren Charles Ponzi 1882 İtalya doğumlu, tam adı Carlo Pietro Giovanni Guglielmo Tebaldo Ponzi’dir, 1949 yılında vefat eder. İtalyan iş insanı olarak bilinse de, kurduğu sistemle tarihin en anılan dolandırıcılarından biri haline gelir. Sistem her ne kadar Ponzi adıyla anılsa da aslında bizde çok daha eski anlatımı “Nasrettin Hoca’nın komşusunun kazanının doğurması ya da ölmesidir.” İnsanlar kazanın doğurduğuna inanır, ama öldüğüne inanmak istemezler.
Ponzi şeması, sistemi veya oyunu, yüksek kâr getiren bir sistem olduğuna inandırarak yatırımcılardan para toplamak esasına dayanır. Yatırımcı paranın nasıl kazanılacağını bilmez, muhtemelen bilmek de istemez; önemli olan güvendir, güven unsurunun asgari düzeyde karşılanması sistemin uzun süreli olması için zorunludur. Dolayısıyla ilk katılımcılar koydukları para için vaat edilenden de erken sürede ilk karşılıklarını alırlar. Diyelim ki sisteme üç milyon koydunuz ve size bunun iki ayda katlanacağı söylendi, birinci ayda ilk faiz getirisi olduğu düşünülen para bir milyon olarak geri verilir. Gerçek üretim yapmayı beceremeyen, ama parası olanlar için bu muhteşem bir durumdur, para durduğu yerde ilk olağanüstü meyvesini vermiş, yani kazan doğurmuş olur; toplanan anaparalar ise birikmeye devam eder.
Kazan doğurdukça sistem sürer
Ama esas dinamik bundan sonra başlar. İnsanlar birbirlerine sistemin başarısından bahseder. Kısa sürede ortaya çıkan bu olağanüstü kazanç başkalarının da ilgisini çeker; onlar da sisteme yüksek paralarla girdiği gibi, ilk parayı koyanlar da daha fazlasını koyarak kazancını artırmayı düşler. Konulacak başkasından borç alınabilir ya da satılabilecek şeyler varsa satılarak elde edilir; nasıl olsa kısa sürede daha fazlası geri alınacaktır.
Bu sistem bir dolandırıcılık biçimi gibi görülse de paradan para kazanmayı başarabilen sihirbazlarla gerçekten de işleyebilir, en azından büyük mağdurlar ortaya çıkmaz. Örneğin para “petrol aranması” gibi olağanüstü bir alana sürülebilir, çıkarsa başarıya ulaşır. Ne var ki petrol ya da değerli maden aramak da bir emek ve faaliyet biçimidir, yani gerçek karşılığı olabilecek riskli yatırım alanlarıdır. Bu seçenekler yoksa başta basit bir dolandırıcılık olarak başlayan sistemle toplanan para mesela daha yüksek faiz veren bir tefeciye aktarılabilir veya olasılıkla yasadışı işlerin ve para transferlerinin de olduğu bir karanlık alana sürüklenir.
Ne var ki sistem eninde sonunda, para girişi durduğunda krize girer. İlk parayı koyanların ödemeleri geciktirilmeye başlanır, anapara ancak bir iki kişiye göstermelik olarak ya da “arıza” çıkması diye geri ödenir. Ponzi şemasına katılımlar bittiği zaman artık ödeme yapılamaz, sistem patlar, çöker ve sonlanır.
Sıra dışı güven kaç para eder?
Ponzi sistemi bir dolandırıcılık bile olsa iki aşamayı zorunlu kılar. Bunlardan ilki ve en önemlisi bir “nüfuz ticareti” olarak başlamasıdır. Yani sözüne katıksız güvenilen biri başlangıç aşmasında yer alırsa girişim çok başarılı olur. İkincisi ise yukarıda anlattığımız gibi ilk para koyanların doğan kazanlarını geri alabilmeleridir.
Ne var ki pek de konuşulmak istenmeyen olasılık, “ilk nüfuz ticaretine konu olan kişinin sisteme başkalarını da soktuğu için komisyon alıp almadığıdır”. Sistemin başlangıcı katıksız güven üzerine kuruludur, güven zamanla biriktirilmiştir, sistemin büyümesi için “bu güven harcanacaksa neden bedeli de alınmasındır?” Ponzi dolandırıcılıksa, sisteme güven satın alınarak mı başlanmıştır?
Peki siyaset de bir cins Ponzi değil midir?