Bir kötü belediyecilik örneği olarak İstanbul

İstanbul’da ilk belediyenin kurulması 1857 olarak kayda geçer, bundan öncesinde belediye kavramı yoktur. Belediye şehrin önde gelenleri tarafından kurulur, merkezi Şişhane’dedir. Şehirde verilmesi gereken temizlik, sokak aydınlatması gibi hizmetleri üstlenir. Gelir kaynağı kısıtlı olduğundan Galata’nın iki suru (günümüzde Büyük Hendek ve Küçük Hendek Sokakları) yıkılarak kazanılan araziden elde edilen para ile başlar. Bu belediye Grand Rue de Pera’nın ortaya çıkmasını da sağlar, bugün İstiklal Caddesi adını verdiğimiz Cadde-i Kebir böyle doğar. Yeni imar edilen şehir aslında Avrupa etkisini yansıtmaya çalışır, bu bölge o zaman için şehrin en seçkin kısmını oluşturduğundan, Paris model alınarak Altıncı Daire olarak adlandırılır, “Şişhane” “şeş – hane” adlandırması böylece doğar, metro istasyonunda da hala bu ad kullanılır.

Resim Altıncı Daire-i Belediye, Şişhane.

İlk belediyelerin doğrudan Valilik nezaretinde çalışmasına karşılık 1 Mart 1957’de il özel idaresinden ayrılarak parti belediyelerine dönüşürler. Bu değişiklik kökünden yanlıştır. Belediye siyaset için değil hizmet için vardır, aslında tarafsız olarak şehrin ihtiyaçlarını belirlemeli ve eksiklerini gidermelidir. Ancak belediyeler siyasileşince işin şekli de “oy verecek mahallelere daha çok hizmet, vermeyeceklere eziyet” halini alır. Durmadan büyüyen İstanbul düşüncesi bile başlı başına hatadır, her şehrin doğal kaynakları nedeniyle belli bir büyüme sınırı vardır. Orman ya da dere yatağı gibi bölgeler imara açılmamalıdır. Üstelik bir de şehrin dokusu vardır ki bu özellikle korunmak zorundadır. Şehir kültürel arka planından kopartılırsa, ekonomik olarak güçlü olsa bile yozlaşacaktır.

Kimliğinden koparılmış şehir

İstanbul’un kuruluş planından nasıl kopartıldığını sadece Beyoğlu’nu gezerken bile gözlemleyebilirsiniz. Sanat abidesi sayılabilecek eserler arasına düz müteahhit işi binalar karışır; yakın tarihin bir yerinde belli ki bir planlı yıkım yaşanmıştır. Yüksek tavanlı binalar beş kattan yedi kata dönüşürken alçalan tavanlar mekan ve kültür kaygısının da azaldığına işaret eder. Doğru düzgün sokak planlaması zaten yoktur, kültürün korunması konusundaki hassasiyet ise serbest piyasa ekonomisine terk edilir. Ne talep ediliyorsa o verilir. Dolayısıyla bir zamanların şık insanlarının “piyasa” yeri olan Beyoğlu, benim yaşadığım süre içerisinde bile önce birahanelere, sonra lahmacunculara, şimdi de tatlıcılara mekan edilir. “Arka sokak lezzetleri” olarak adlandırılan (kokoreç, midye, tantuni vb.) ana caddede yer bulur, bir planlama yoktur.

Günümüze vardığımızda ise şehir artık bu kriterlerle değerlendirme aşamasını çoktan geçmiştir. Bir zamanın gecekondu yapılaşması orta ölçek binalara dönüşür, her seçim yeni imar affı demektir, betonunu atan bekler. İster şehir parkı, ister Millet Bahçesi deyin yeşil alan kalmaz. Bundan daha beteri ise olası bir depremde toplanacak alan da kalmamasıdır. Sahil şeritleri imara açılır, elinizi denize sokacak yer kalmaz, laf olsun diye birkaç plaj yaşatılmaya çalışılsa da şehrin çoğu yeri denizi göremez hale gelir. Elde kalan tek artı hayli gecikse de yapılması başarılan Metro ve Marmaray’dır, Metrobüs sorunun kolaycı çözümüdür, ama bu sayede kazanılan zaman da doğru kullanılmaz.

İstanbullu aday çıkaramama sorunu

Yukarıda değinilen birkaç nokta hala hayli romantiktir ve yaklaşık yetmiş yılın biriktirilen hatalarının onda biri bile etmez. Velhasıl günümüzde de aynı siyaset temelli kısır çekişme ülke genelinde sürmektedir. Geçen yazıda söz ettiğim rahmetli Sinan Keçeli doğru betimlemektedir: “Belediyeler siyasi partilerin para kapısıdır”, İstanbul İstanbul olalı böyle keder görmemiştir. Birkaç ay sonraki 2024 seçimleri için de bir umut görünmemektedir. Mevcut belediye “siyaseten engellendik” dese de kendi de çok fazla hata yapmıştır, en ağırı açılmış tüneli (Dolmabahçe – Levazım Tüneli) kapatmasıdır. Buna karşılık iktidar kanadı da çok kısır kalmıştır, merhum Kadir Topbaş gibi gerçekten İstanbullu bir adayı hala çıkaramamıştır.

Belediye seçiminin amacı çoktan sapmıştır, “her şey çok güzel olmadığı gibi”, “hep birlikte başarılacak bir hedef, ona destek bir halef” de yoktur.

Şehirler ranta kurban edilmiştir, İstanbul da bizi çoktan terk etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir