Doktorlarla ilişkili yakınmalar son günlerde farklı bir boyut kazandı. Dilimiz söylemeye varmıyor ama, bu yeni boyutun adı “organize suçlar”. Geçen hafta yapılan bir operasyonla teknik olarak nasıl olduğunu anlayamadığımız kadar büyük boyutta (üç kamyon) miadı geçmiş ya da sahte ilacın, sahte kupür ve kutularla piyasaya sürüldüğü belirlendi. Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün yaptığı operasyon sonucunda biri profesör olmak üzere dokuz doktor, 15 eczacı tutuklandı, ancak daha ilginci çok miktarda silah ele geçirildi. Bu tablo Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD), sık sık yaptığı sahte ilaç uyarılarının ne kadar yerinde olduğunu, bizim de sizi bu konuda uyarmamızın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Ancak bu kez eleştiriyi sahtekarlığı yapan ilaç deposuna değil, buna alet olan doktorlara yöneltmek istiyoruz. Elbette soruşturma tamamlanana kadar kimin gerçekten suçlu olduğu, kimin saflığı yüzünden suça alet olduğu kesin olarak bilinemeyecek. Söz konusu kişiler arasında en yakınımızda olan kişi, profesör olan arkadaşımız ve kişilik yapısı asla böyle bir sahtekarlıkla işbirliği içinde olacak özellikler taşımıyor. Değerlerin çok fazla değiştiği, daha doğrusu çok fazla yıprandığı günümüzde, insanların da değişebileceği olasılığını bir kenara koyalım, ancak iyi niyeti yüzünden kuruların yanında yanan yaşların olduğunun da özellikle altını çizelim. Peki nasıl?
İyi niyet bazen baş ağrıtabilir
Sağlık Bakanlığı’nın tetkikler ve eczanelere olan ödemeler konusunda ne kadar hassas davrandığını bu ülkede yaşayan herkes bilir. Pahalı tetkiklerde “uzman onayı” mutlaka gerekmektedir, reçetelerin neredeyse bütünü için uzman imzası ve kaşesi aranmaktadır. Bunları tamamlamayan hastalar ilaca asla erişemezler. Yerinde ve gereğince denetim, sağlık harcamalarının azaltılmasında önemli bir unsurdur. Ne var ki, “bürokrasiyle” ilişkilendirilmiş aşırı denetim doktorların önlerine gelen reçeteleri imzalamamaları için de bir savunma mekanizması yaratmaktadır. Bu durumda hastalar hastane içinde ellerinde tetkik istemleri ve sağlık karneleriyle doktor avına çıkarlar. Uzman doktor imzası bulabilmek çoğu kez bir bütün günü doldurabilir, çünkü hiç kimse başkasının yazdığı reçeteyi onaylamak istemez. İşte adı geçen profesör arkadaşımızın en önemli özelliği de “bulunabilir ve imzalayan” kişi olmasıdır. Yakın çevresinde söz konusu sahtekarlığa karışan biri varsa, onun yönlendirdiği reçetelerin bütünü de bu arkadaşımız tarafından onaylanacaktır. İşin iç yüzünü bilmeyen biri o profesörü de çetenin bir üyesi sanabilir.
Benzer sorun bizim başımıza gelmedi mi? Elbette geldi. Etrafınızda dolanıp bir uzman imzası alabilmek için helak olan hastaları geri çevirmek bizim meslek inancımızla bağdaşmaz. İyi niyetle imzalarız ve risk alırız (Hatta size trajikomik bir örneğini anlatayım, bir akşamüstü Sabah Gazetesi’nden bir muhabir arkadaşımız telefon etti ve hakkımda ağır cezada dava olduğunu söyleyip konuya açıklık getirmemi rica etti. Karne sahtekarlığı yapan bir eczane, eline geçirdiği Bağ-Kur karnesine değişik defalar ilaçlar yazdırmış, birinde de bana denk düşmüş. Söz konusu reçetenin tutarı 25 YTL civarında, ama muhabir arkadaşımız onkoloji kliniğinden yazılmış olması nedeniyle beni de reçete sahtekarlığının içine yerleştirmiş. Durumu anlattım, istediği zaman gelebileceğini söyledim, bir daha arama gereğini bile duymadı). Aldığımız bu risk nedeniyle iki kere soruşturulduk, birinde de ağır cezaya çağırıldık. Ne kasıt ne de sahtekarlık unsuru saptanabildi, başımız ağrıdığıyla kaldı. Ne var ki bu baş ağrısının çekilmemesinin karşılığı hasta insanların ellerinde tetkik ve reçetelerle imza peşinde telef olmalarıysa, bizim meslek etiğimiz başımızın ağrıdığını kaldırabilir, ama hastaların sıkıntısını kaldıramaz. İş budur, risk vardır, lakin sistemin bu kadar sıkıntılı olduğu bir ortamda seve seve üstlenilir. Profesör arkadaşımızın da bu iyi niyetin mağduru olduğuna inanıyoruz.
“İşini bilen memur” açgözlülük de yapabilir
Gelelim bir de doktor ve eczacıları sahtekarlığa iten koşulların irdelemesine. Planlı sahtekarlığa ne olursa olsun hoşgörü gösteremeyiz, ancak sağlık çalışanlarının ekonomik açıdan çok büyük sıkıntı içinde olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bugün için bir uzman doktorun maaşı 1400 YTL civarındadır. Bu parayla geçinmek, aile kurmak, çocuk okutmak asla mümkün değildir. Sorun aslında bütün kamu çalışanlarının ortak sorunudur; ancak “işini bilen” memur hastadan bahşiş alıp, eczaneden komisyon kapıp durumu idare etmeye çalışır. Aralarından bazıları daha da fazlasını isteyip dolandırıcılık çarkına girer, bazıları da esas parayı götürenler tarafından başarıyla kullanılır.
İşte bütün bu nedenle sevgili okurlarım, doktorunuza sahip çıkın, daha önemlisi ülkenize sahip çıkın. Görmezden gelmeyin, ancak sağlık hakkınıza erişimde yaşadığınız sıkıntıları sistemin bu hale gelmesine neden olan Sağlık Bakanlığı’na ifade etmekten de kaçınmayın. Şunu iyi bilin ki, reçetelerinizi imzalamaktan kaçınmayacak doktorların sayısı giderek azalıyor.